Zümrüt, yarattıklarının hepsine bir neden verir. Uğuldayan Kovan da bir istisna değildi. Ona verilen neden “düşün” idi. O da bütün vaktini düşünmeye ve diğerlerini düşündürmeye harcadı. Bir kerelik bile olsun aksini yapmadı. Uğuldayan Kovan ile ilk tanışmamızda o, hayal bile edemeyeceğim düşünme yolları gösterdi bana. O zamandan beridir kendisinin peşindeyim.
Taşdiyar halkı sözlerin gücüne ve ağırlığına inanır, nadiren yazıya dökerler. Şahsen ben buna katılmıyorum. Uğuldayan Kovan’ın öğretilerinin herkes tarafından görülmesini istiyorum. Zira Taşdiyar’ın daha iyi bir yer olması için gerekli tek şey, düşünmek.
“Kötü birinin iyi davranması onu iyi biri yapar mı?”
Sessizliğimiz zümrüt öğretmenim Uğuldayan Kovan’ın düşünce deneylerinden biriyle bozulmuştu. O sırada ben notlarımın üzerinden geçerken o, bahçesiyle ilgileneduruyordu. Bir tane buzgülü koparıp daha iyi görebileyim diye yaklaştı. Buzgülünü koklarken dondurucu havasını hissettim. Uluyan rüzgârlar gibi kokuyordu.
“Buzgülünün kökleri, gördüğün gibi ekildiği toprağa acımasızdır. Bu çiçek Diyartepe’sine ait. Doğal olarak da buzgülü, toprağa sıkıca tutunur ve ihtiyacı olan besinleri toprağı zalimce sıkıp çıkarır. Bu çiçeğin doğası zararlı ve yıkıcıdır.
Hemen ardından uzaklaşıp bir kışböğürtleni çalısına yanaştı. Nazik zümrüt, toprağı biraz eşeleyip çalının tam altına buzgülünü dikiverdi.
“Kışböğürtleni bu bölgenin ikliminde yetişmez. Lakin buzgülünü yanına ekersek soğuk kıtanın kışını taklit edebiliriz. Bizim hırçın çiçeğimiz sağ olsun kendi evimde kışböğürtleni yetiştirebiliyorum.”
Bu, sorusu için güzel bir örneksemeydi. Uğuldayan Kovan çiçek düşkünüydü, kimsenin öğrenmeye veya gözlemlemeye uğraşmadığı detayları bilirdi. Bu tarz örneksemeleri bolca kullanırdı. Cevaplamadan önce notlarımı bir kenara koydum. Konuşurken gözlerinin içindeki buzlu yansımaya baktım.
“Bu zararlı çiçeğin kesinlikle kışböğürtlenine yardım ettiğini söyleyebiliriz. Kötücül doğası olan bir varlığın iyi davranması.”
O da yarım bir gülümseme ile gözümün içine baktı. İnce ama kaba elleriyle yavaşça buzgülünü okşadı. Buzgülünün birkaç taç yaprağının düşmesi ile kışböğürtleni çabucak meyve verdi. Bir avuç kadarını bana uzattı. Meyve; serin, sulu ve biraz diriydi. Örneksemesine geri döndü.
If you come across this story on Amazon, be aware that it has been stolen from Royal Road. Please report it.
“Kışböğürtleninin buzgülüne ihtiyacı var. Fakat buzgülü…”
Uğuldayan Kovan, bir kere daha soğuk buzgülünü sıcak sıcak okşadı. Kışböğürtleni bu sefer dolgun meyvesini vermek yerine toprağı ile birlikte solup gitti. Buzgülünü topraktan sökmesiyle kalan taç yaprakları da çiçeği terk etti.
“...Tüketecek hiçbir şey kalmayana kadar tüketti.”
Cevap verdim. Söylediğine katılmadığım için veya örneksemesini eksik gördüğümden değil, yalnızca merak ettiğimden.
“Buzgülünün ahlakı bir yana eğer siz kışböğürtleni olsanız buzgülünü kabul eder miydiniz? Sırf yaşamak ve yaratmak için kendinize zarar gelmesine izin verir miydiniz? Kısa kesileceğini bildiğiniz bir hayatı yaşar mıydınız?”
Uğuldayan Kovan, karşıma geçip pembe çimene çömeldi. Bekleyip ona düşünmesi için zaman verdim. İronik bir şekilde, Uğuldayan Kovan asla “düşünmek” için zaman harcamazdı. Konuşmadan önce düşünmenin samimiyeti kaçırdığını ve akla gelen ilk şeyi söylemenin konuşmaya derinlik kattığını söylerdi. Daha kalçası çime bile değmeden sözler ağzından eforsuzca dökülüverdi.
“Bir zümrüte ölüm hakkında soru sormak oldukça ironik. Seni tanımasam ve kendimi bilmesem ölümün yalnızca yaşam döngüsünün bir parçası olduğunu söylerdim. Bu yüzden de soruna yaraşan bir cevap vereceğim.
Kalpleri taştan elmaslardan ebedi bedenli biz zümrütlere, insan doğası hepimizi rehin tutuyor. Köprüler yapmamızın nedeni bu doğa işte. Yaşadıkça yaratmaya çabalayacağız. Yaratmak, toprağa bizden bir parça ekmektir. Taşdiyar, her biri bu topraklardan geçmiş ruhları taşıyan sayısız çiçekten oluşan bir bahçe.
Kısa kesileceğini bile bile hayatlarımızı yaşıyoruz. Eğer yaşamamız anlamına geliyorsa zararların gelmesine izin veriyoruz. Yaşıyoruz, yaratmak için.”
Uğuldayan Kovan hakkında yazmaya bu kelimeler yüzünden başladım. Onaylamayacağını bildiğim için ona asla bundan bahsetmedim. Özür dilerim büyük üstat ama kelimelerin yaşaması tıpkı senin değerli çiçeklerin gibi ekilmeleri gerek.
Sorum cevaplanmıştı fakat ana konumuz hala bir çözüme varmamıştı.
“Kışböğürtleninin yaratabilmesinin tek sebebi buzgülü. Varlığı her ne kadar da kötü olsa aynı zamanda bir gereksinim. Değerli öğretmenim, ilk sorunuza cevabım…”
Bu yazı benim çiçeğimin değil değerli okur. Benim cevabım sizinkinden değerli değil. İnanıyorum ki öğretmenimiz Uğuldayan Kovan’ın ektiği tohumdan hepiniz kendi çiçeğinizi büyüteceksiniz. Kendi cevaplarınızı başkalarında aramayın. Düşünün.
Bu istişareyi kapamak için bir tohum da kendimden ekmek istiyorum. Kötülüğün gerekliliği, onun doğasını telafi eder mi?