Novels2Search
Gemdust
TR- Kuğunun Gri Şarkısı: Bölüm 2, Danse Macabre

TR- Kuğunun Gri Şarkısı: Bölüm 2, Danse Macabre

Aleksandrit, sonuncu Eji’derr, en fena Eji’derr. Aleksandrit olmak, boynuna sarılı bir buzengereği ile dans etmektir. Bizler, fiziksel formunu asla göstermeyen Aleksandrit’in bakışını hep üzerimizde hissederiz. Her tereddüt ettiğimiz anımızda bize vesvese fısıldar, en derin korkunlarımızın kılığında zihnimizde kendini gösterir. Ona karşı savaşmaya çalışan çoğu aleksandrit, deliliğin merdivenlerini yavaş adımlarla iner. Bizim Eji’derr’imiz zihinlerimizi daha iyi öğrenebilmek için kendi halkını itlaf eder. Güçlü bir aleksandrit olmak; buzengereğinin ritmenine dans etmek değil, buzengereğini kendinle dans ettirmektir.

Yanık topraklardaki pek çok projeden biri olan rastgele bir inşaat sahasındaydım. Çekmem gereken ilk iplik olan patlama uzmanı buradaydı. Onun hakkında gerekli çalışmayı elbet yapmıştım ama ben yüz yüze, özellikle de yumruk yüze çalışmayı tercih ederim. Patlama bazlı taşhünerin ustası olan olan bu yakutun ismi Kardinal Kardinal’di. Kont’un gözlerine, sözlerinden daha çok güvendiğimden dolayı Kardinal benim için hiçbir zaman şüpheli değildi ancak sadece onun cevaplayabileceği sorular vardı.

Arkasındayken bir öksürük ile kendimi belli ettim. Bana döndüğünde yüzü bir anda değişti. Genelde işimi olması gerekenden daha zor yapan bir itibarım vardı. Kıyafetleri resmî ve derli topluydu. Taşlı kaşlarından alevler yükselen yaşlı bir yakuttu Kardinal. Kelimelerime, sinir olduğu belli eden derin sesiyle cevap verdi.

“İki çift kelam edebilir miyiz Kardinal? Ateşliyol’da yaşanan kaza üzerine… Buraya resmi bir soruşturma için gelmedim, arkadaşça bir müzakere diyebiliriz.”

“Resmi bir soruşturma için gelmediğini biliyorum tabii, ortada soruşturalacak bir şey yok! Gerekli rapor zaten tutuldu, git oku… Bir de Kont’a söyle, soracak bir şeyi varsa tazısını salmak yerine kendi gelsin.”

İşte bu, Kont’ta olmayan yakutların meşhur huysuzluğuydu. Neyse ki ben bununla nasıl başa çıkacağımı biliyordum. İşim bana insanlara kendimi nasıl sevdireceğimi veya onların istediği şeyleri yapmayı öğretmedi fakat bana onlardan istediğim şeyi nasıl alacağımı gösterdi. Bu bir sidik yarışıydı, o yüzden ben de geri hırladım.

“Raporu çoktan okudum. Hatta kaza sahasına yarım yamalak işini bizzat görmek için gittim. Şimdi bu olay, kariyerine çürük bir yumurta gibi yapışabilir veya faydalı bir yavru köpek olup işin arkasındaki gerçeği bulmama yardım edersin. E, ne dersin Kardinal?”

İlgi çekmemek için fısıldadığı bağırışlar sırasında gözlerini parlak, sarı alevler aldı. Bana dokunmaya kalktı ama yarı yolda bunun kötü bir fikir olduğunun gerçeğine çarptı. Eğer gerçek ona çarpmasaydı ben çarpacaktım.

“Ne cüretle benim hatamın olduğunu iddia edersin seni it! Araştırmaların sırasında ne kadardır bu işi yaptığımı görmedin mi? Yalnızca… Sorunu sor ve kaybol.”

“İşte aradığım isteklilik bu Kardinal. Kont’un incelemesine göre senin taşhünerinde dışarıdan bir müdahalenin izleri var. Kazanın olduğu sırada senin dışında sahada sadece bir elmas işçi vardı. Proje müdürü Bordo Baron işçinin izlemesine senin izin verdiği söyledi. İşçinin kim olduğu ve onunla aranızda geçen konuşma hakkında detay verebilir misin?”

This tale has been pilfered from Royal Road. If found on Amazon, kindly file a report.

Müdahaleyi duyar duymaz Kardinal’in keyfi iyice kaçtı, en azından öfkesinin hedefi artık yalnızca ben değildim. Elmasın önemi, aynı Kont gibi Kardinal’in de kafasını karıştırmıştı. Taşhünerde usta olanların gerçeklik algısı değişir. Doğal olarak da bu ustaların çoğunun elmaslara karşı bilinçsiz bir önyargısı vardır çünkü taşhüner kullanamayan tek halk elmaslardır.

“Müdahale mi? Senin de dediğin gibi dedektif, kaza sahasına yakın olan yalnız ikimiz vardık. Ben iyice bunadım mı yoksa sen, bir elmasın taşhünere müdahale ettiğinden mi şüphe ediyorsun? Bizzat Yakut’un müdahale etmesi bile bundan daha gerçekçi olur! Neyse, bu saçma teorinin suyuna gidip sana neler olduğunu anlatayım.

İsmi söylediğine göre Aine’ydi. Bana günlük hayatımızı geliştiren taşhüner kullanımına ilgi duyduğunu ve beni izlemek istediğini söyledi. E, tabii ki izin verdim çünkü o nihayetinde bir elmas! Taşhünerimle meşgul olduğumdan patlama sırasında ne yaptığını görmedim. Patlamalar kontrolden çıktıktan sonra ve olay sonuçlandığında teşekkür edip ayrıldı.”

Kardinal, bana tam da istediğim şeyi vermişti bu yüzden onu daha fazla saçma teoriler ile rahatsız etmedim. Haklıydı, müdahalenin bir elmastansa bir Eji’derr tarafından gerçekleşmiş olması daha olasıydı. Haksızdı, bir Eji’derr insanların işine asla bu şekilde karışamaz. Taşdiyar’ın sadece az bir kısmı bunu bilir ama Eji’derrlerin kuralları vardır.

İşçi elmasın izini sürmek kazanın hâlâ taze olmasından dolayı uzun sürmezdi ama takip etmem gereken sıradaki iplik o değildi. Düğümlenmiş bir iplik yığınını ayıklamak için hangi ipliği ne zaman ve ne kadar sert çekeceğinizi bilmeniz gerekir. Sıradaki adımı biliyordum ve ondan hiç de hoşnut değildim. Taşdiyar’ın vebası olan Eji’derrler ile bir sorunum yoktu, en azından Aleksandrit dışındakiler ile… Ancak Eji’derrlerin enstrümanı olan taşhüneri kullanmaktan hep nefret etmişimdir.

Kavrulmuş toprakları ıssız bir yer bulmak için gezdim. Çantamı açıp içinden oyun setimi çıkardım. Eji’derr Dansı iki zihin arasında oynanan kutsal bir oyundur. Bu oyun zekanın, taktiğin ve planlamanın çatışması olarak görülür. Hatta fikir ayrılıklarına bir sonuç getirmek için bu oyunu kullananlar bile var. Bu oyunun büyük bir hayranı olan Kont’la birçok kez oynamam sağolsun kendimi pek de fena olmayan bir oyuncu olarak görüyorum. Kont’un zihni parlak olduğu kadar da şeffaf. Ne kadar iyi oynarsa oynasın her zaman ne düşündüğünü bildiğimden oyunlarımızın büyük bir kısmını ben kazanırım. Ancak bu seferki rakibim Kont değil, zihnimde yaşayan parasitti.

Gözlerim… Kapat, üçüncüyü aç.

Derin nefes… Al, bırakma.

Zihnim… Öldür, yeniden yap, özgür bırak.

Alnımdaki taş… Hisset, bırakma.

Aleksandrit… Beni serbest bırak.

Gri… Aksın, içine dal.

Dans… Ölümle

Yorgun gözlerimi açtığımda griden yansımam bana oyun masasının öbür tarafından sırıtıyordu. Taşları dizip oyunu kurarken geri sırıttım. Aynı avını izleyen bir avcı gibi sabırla beni bekliyordu. Dans zamanıydı, kendimle, zihnimle, ölümle ve buzengereğiyle.