Novels2Search
Gemdust
Taştozu: Zümrüt Bölüm

Taştozu: Zümrüt Bölüm

Taştozu dedik o olaya. Taşdiyar’ı anlayışımız değişti o olayla. Hiç kazanıldı, her şey kaybedildi o olayda. Birbirimize olan bakış açımız değişti o olayla. Tarih başladı o olayda. Başlangıçların sonuydu, Taştozu.

Tarihi hayatta kalanlar yazar. İsterdim ki bu tarihi yazan değerli öğretmenim olsun fakat hayatta kalan olarak bu, benim sorumluluğum. Yaşanan olayda herhangi bir önemim olmadığına inansam da kendimi mesuliyet gereği tanıtacağım. Benim adım Yengi, hayatını Uğuldayan Kovan’ın hayatını takip edip kaydetmeye adamış bir elmasım. Bu yazımda Taştozu olayında yaşananları kendi açımdan anlatacağım.

Köprühisar, Taştozu, Yediyoncanın İlk Yaprağı.

Asi Aine’nin sözleri Uğuldayan Kovan’a yetişmişti. Aine’nin eylemlerinden çok onların arkasındaki muhakeme, öğretmenim için ilgi çekiciydi. Elmasın zihnini ve sebeplerini merak ediyordu. Aine’nin devrimi hız kazanmaya başladığında bu sebepten ötürü Köprühisar’a vardık. Köprühisar’da doğmama rağmen şehrim bana çok yabancı gelmişti.

Şehir merkezine ulaştığımız zaman insanların çokça olan sayısı, hareket etmeyi imkansızlaştırmıştı. Yavaş yavaş çatışmanın merkezine doğru yol aldık. Birliğin şehri Köprühisar, ikiye bölünmüştü. İsyankârların başındakini görmek zor değildi, en önde durup devrimi doğrudan yönetiyordu. Şehir merkezinin öbür tarafında ise Taşdiyar Koruma Birliği vardı.

Grup yalnızca saçma ideolojilerini bağırıyordu ve bu da bir suç olmadığından dolayı birlik bekleme hâlindeydi.

Uğuldayan Kovan, Aine ile konuşmakta ısrarcıydı bu yüzden de kalabalığı yarıp kendimizi canavarın karnına attık. Aine, gözleri dışında görünüşünde özgün bir özelliği olmayan bir elmastı. Gözleri aynı kalbimizi çevreleyen elmas gibi parlıyordu. Gözleri her ne kadar da gerçek birer taş olmasa da bir taşı kıskandıracak bir parıltıları vardı. Uğuldayan Kovan’ın ona yaklaştığını görünce sloganlara öncülük etmeyi bıraktı. Öğretmenim, merakıyla başladı.

“Neden?”

Aine, teranelerine onsuz devam devam etmeleri için yancılarına işaret etti. Şehir merkezinin gürültüsünden dolayı Aine, birbirimizi daha iyi anlamak için yakınlaştı. Konuşmadan önce düşünmek için beklemedi. Zaten onun gibi dar görüşlü birinin konuşmadan önce düşünmesini beklemiyordum.

“Bir yaşamak için. Tanrısız, duvarsız, sınırsız. Elmas, inci, yakut, safir, zümrüt, kedigözü, aleksandrit… Hiçbiri olmadan. İnsan… Bir isim, bir toprak.”

Bu cevap Uğuldayan Kovan’ı tatmin ettiyse bile merakı, sorular sormaya devam etti. Genç elmasın eylemleri, sebepleri ve özel hayatı hakkında sorular. Aine’nin yıkıcı ve bölücü doğasını yaymak istemediğimden dolayı bu konuşmanın kalanını paylaşmayacağım.

Köprühisar, Taştozu, Yediyoncanın İkinci Yaprağı.

Yeni bir kafa aramıza katıldığında Uğuldayan Kovan ve Aine koyu koyu konuşuyorlardı. Bu, Düşleyen Kurt isimli genç bir kedigözüydü. Olaydan sonra kendisiyle bizzat konuşma fırsatı yakaladığım biri kendisi. O, Aine’nin manipülasyonlarına mahkum kalmış iyi bir ruh. Bu kaba ilk izlenimden onun hakkında kötü düşünmeyin.

Düşleyen Kurt, Aine’nin silahıydı. Aine’nin her sözüne uyduğu gibi olağanüstü güçlüydü. Uğuldayan Kovan Aine’yi iğneleyene kadar Kurt, konuşma sırasında sessizdi. İğnelemeler ve küçümser alaylar Uğuldayan Kovan’ın konuşmalarının olmazsa olmazlarıydı. Bu alışkanlığı onu sık sık belaya sokardı. Yaban ruhlu Kurt aralarına atladı, taşhüner üzerinden şelale gibi taşıyordu. Bu ufak saldırganlık, Taşdiyar Koruma Birliği’nin harekete geçmesi için yeterliydi.

Taşdiyar Koruma Birliği üyeleri hızlıca isyankârları çevreleyecek şekilde konuşlandılar. Olası herhangi bir çatışmaya karşı hazırda bekliyorlardı. Aine’nin yanında olduğumuz için onların grubuyla birlikte kalmıştık. Birlik, isyancı grubun iradesine veya ruhuna darbe vurmamıştı ama Taşdiyar Yedigen’in inci temsilcisinin şehir merkezine varışı dalgalanmalara sebep olmuştu. Vicdansız ve katı kararlarıyla bilinen Büyük Beyaz’ın politikaları, Aine’ninkilerin tam zıttıydı.

Nihayetinde bu olaylar zinciri kırıldı. Şehir merkezinin havasını kızıla boyayan yanıp tutuşan bir işaret fişeği dikkatimizi çekti. Maalesef fişek teklemişti ve rotasından uzaklaşıp doğrudan isyankârlara yönelmişti. Ağzımızdan bir kelime daha çıkamadan şehir merkezi savaş alanına dönmüştü bile.

The tale has been illicitly lifted; should you spot it on Amazon, report the violation.

Köprühisar, Taştozu, Yediyoncanın Üçüncü Yaprağı.

Aine’nin gözlerinde tam olarak bu fırsatı beklediğini görebiliyordum. Destekçilerini, kendilerini koruma adı altında saldırmaya çağırdı. Yabani Düşleyen Kurt hızlıca bizden uzağa atıldı. Taşdiyar Koruma Birliği üyelerini vahşice biçmesine göz ucuyla bile bakamıyordum. Kendim için korkmuş, belki de öğretmenim Uğuldayan Kovan için daha da korkmuştum. Fakat onun yüzünde hiçbir duygu göremiyordum. Yine de kelimeleri, öfke tohumları taşıyordu.

“Görünen o ki seni hak ettiğinden fazlası görmüşüm Aine. Bu hiçbir zaman senin parıldayan ideallerin veya haksızlıklarla alakalı değildi. Sen tamir etmek değil yok etmek istiyorsun.”

Aine’nin bize bakışınını hâlâ canlı canlı hatırlıyorum. Elmas gözlerinden inanılmaz bir kötülük taşıyordu. Sanki tekrardan küçük bir kızdım, Köprühisar’ın altındaki sonsuz uçuruma bakıp korkunun ne olduğunu öğreniyordum. Sözleri, onun dehşet denizindeki yalnızca birkaç damla suydu.

“Haklısın. Ben hiçbir zaman bu paramparça karmaşayı tamir etmek istemedim. Taşdiyar, uzun zamandır tamir edilemez hâlde. Kalbimizin derinlerine işlemiş bu çürümeyi düzeltmenin tek yolu yeniden yapmak. Yeniden yapmak içinse önce yıkmalıyız. Birlikte, kömürleşmiş köklerinden yeni bir Taşdiyar yetiştiricez!”

İlk defa Uğuldayan Kova’nı ne söyleyeceğini bilemez bir hâlde görmüştüm. Her renkten duygular yüzünden akıyordu. Fakat Aine’ye cevap grinin yeni bir tonundan geldi.

“Ve bu seni Taşdiyar’ın düşmanı yapar. Üstelik de üst-düzeyinden. Bu da seni durdurmak için gereken neyse yapmak için bana yetki verir. Eski mi eski dostum Uğuldayanın Kovan’ın aksine ben, çok konuşkan değilimdir.”

Ses gri kuşamlı epey uzunca bir kadından gelmişti. Devasa kabanı bile şişkin kaslarını ve hayvansal fiziğini saklamaya yetmiyordu. Bitmek bilmeyen beyazlamış gri saçları, bir büyük kuyruğa toplanmış ve altın tokalarla birkaç yerinden düğümlenmişti. Parmak boğumları şekilsiz ve elleri nasırdan dökülüyordu. Fakat bütün bu canavarca özelliklerinin alnındaki büyüleyici taşın, grinin en güzel mor tonunda bir aleksandrit, yanında bir önemi yoktu. Benim gözüme kurtarıcı gözüken sureti, Aine’nin özgüvenine zarar vermişti. Yine de Aine’nin sözleri ruhunu yitirmiş değildi.

“En sonunda gri hanımefendi ile tanıştığıma memnun oldum. Tıpkı peşinizden gelen rivayetlerin anlattığı gibisiniz. Bu rivayetlerin çoğu sizin şiddette yatkın doğanız hakkında olduğundan eğer pestilimi çıkartmanız gerekiyorsa bunu yapacağınıza hiç şüphem yok. Etrafım benimle savaşacak birçok yoldaşımla dolu iken bunun sizi durdurmayacağına da hiç şüphem yok.

Harika değil mi? Bir yanda muzip sorularıyla bir devrimi durduracağını düşünen hayalperest bir zümrüt, diğer yanda devrimi yumruklarıyla bastırabileceğini düşünen bir aleksandrit. Taşdiyar gerçekten de uçların vatanı! Peki, hangisi olacak?”

Aine’nin monoluğu bittiğinde Uğuldayan Kovan da kendini toparlamıştı. Doğal olarak Kovan, gri hanımın şiddet yollarına karşıydı. Ortadaki durum çabucak üç kafa arasında bir tartışmaya döndü. Fakat şehrin kaosu onları beklemedi.

Köprühisar, Taştozu, Yediyoncanın Dördüncü Yaprağı.

Taştozunun bu evresinde,Taşdiyar Koruma Birliği ile isyankârlar arası savaş, zirvesindeydi. Her göz kırpmamızda hayatlar yitip gidiyordu. Vahşet ve kaos bana artık çok gelmeye başlamıştı. Etrafımdaki olaylar akıp gitmeye devam ederken ben, sanki zamanda donmuş gibi hissediyordum. Patlama, beni kendime getirdi. Daha kükremesini bile duymadan görüşüm alevlerle kırmızıya boyanmıştı. Gözümü kapadım; ölümü kabul etmek için değil, onu kucaklamak için.

Gözümü gri bir manzaraya açtım. Gri hanımın alnındaki taştan sabit bir süreklilikle taşhüner akıyordu. Onun bu tek renkli kubbesi bizi sararken ateşler süratle yanımızdan geçip gidiyordu. Fakat kubbe, patlamanın sağırlaştırıcı gürültüsünü engellememişti. Aine’ye bağırışları sırasında gözlerindeki çaresizliği duydum kadının. Sözlerindeki öfkeyi anlamak için duymama gerek yoktu.

Köprühisar, Taştozu, Yediyoncanın Beşinci Yaprağı.

Birkaç göz kırpması daha sonra etrafımızdaki kızıl okyanus, yerini vahşi dalgalara bıraktı. Olayların gelişme hızı bana çok gelmiş bizim gri bölgemizde olanlara bile zar zor odaklanabiliyordum. Uğuldayan Kovan, Aine’nin terörünün artık fazla olduğuna karar vermiş vermiş ve harekete geçmişti. Kovan, kesesine uzanıp bir şey almaya yeltenmişti ama Aine buna izin vermeyecek kadar zekiydi. Buna rağmen Aine’nin Kovan’a doğru hareketi, gri hanımdan gelen surata muazzam bir yumrukla çabucak engellenmişti. Bu, Uğuldayan Kovan’a morun en kederli tonunda bir çiçek goncası çıkarması için gerekli zamanı vermişti.

Köprühisar, Taştozu, Yediyoncanın Altıncı Yaprağı.

Değerli öğretmenim dönüp bana baktığında söylediği vedayı gördüm. Uğuldayan Kovan’ın taşhüneri, çiçeklerdeki yaşam özünü zamanı kontrol etmek için kullanmasını sağlıyordu. Çiçeğin ömrü uzadıkça etkisi de uzuyordu. Bu mor goncanın adı hiçaçmazdı. Asla büyümeyen, ölümsüz bir çiçek. Aine’yi durdurmak için onu daimi bir zaman hapsine yakalayacaktı. Uğuldayan Kovan, gri hanıma işaret etti, gri perdesini kaldırması için. Kadın, bu vedayı kabul edecek kadar iyi tanıyordu onu.

Burada bitiyor değerli öğretmenim Uğuldayan Kovan’ın hikâyesi. Elmas gözlü kötülüğün bitirdiği pek çok hikâyeden biri. Bundan sonra yaşananlar başkalarına ait bir tarih.

Previous Chapter
Next Chapter