Bir şehirden çok bir ifade olan Köprühisar'da doğdum. Köprühisar’ın kurulu olduğu bölgeye giriş, burayı saran Hiçlikdağları adındaki hırçın sıradağlar tarafından engelleniyor.Bu dağları geçebilmeyi başarabilirseniz bile bölgenin iç kısmı Karadüşüş denilen sonsuz bir uçurum. Her şeye rağmen bu kıtayı biz, güçsüz elmaslar, fethetmiştik.
İnsanlar, ilk Eji’derr olan Elmas tarafından kandırılıp taşını kabul eden elmaslardan korkuyordu. Sayıca elmaslardan üstün olan insanlar, elmasları kara kıtada hayatta kalmakla görevlendirerek sürgün ettiler. Toplumdan uzaklaştırılan ve ömürleri çalınan elmaslar, dibe vurmuştu. Kendileri dâhil herkes ve her şeye karşı öfkelilerdi. Ortak olan bu kızgınlıkları, onlara karşılarındaki imkansız vazifenin üstesinden gelebilmek için gerekli olan birliği ve gücü vermişti.
Dağların eteklerine ulaşan elmaslar, dağları kazmayı denedi. Bu uğraşları Hiçlikdağları’nın gizli özelliğini açığa çıkartmalarıyla sonuçlandı. Bu dağların kayaları, elmasların göğsündeki taşa temas ettiğinde gerçek formunu gösteriyordu. Normalde yok edilmez olan bu kaya, elmasların emirlerine uyuyordu. Elmasların bu ilk zaferi, günümüzde bile birçok kişi tarafından en önemli zaferleri olarak kabul edilmektedir.
Elmaslar elde ettikleri her küçük başarıdan ivme kazandı. Şehirlerini kendilerini dâhi şaşırtacak bir hızda Karadüşüş’ün karanlık derinliklerinin üzerine kurdular. Köprühisar tamamlandığında elmaslar hala bir şehri ne yürütmeyi ne de yönetmeyi çözememişti. Her şeye rağmen içlerindeki yoldaşlık duygusu, bu problemleri çözene kadar elmasları barış içinde yaşatmaya yetecek kadar güçlüydü.
Annem bana Köprühisar tarihinin bu kısımlarını tekrar tekrar anlatırdı. Kendisi benzersiz bir tarihçiydi. Diğer tarihçiler geçmişteki olaylara odaklanırken annem hep alakasız olayların arasındaki bağlantıları arardı. Onun bu “Taşdiyar’daki her şey derinden bağlıdır.” teorisine tam olarak inanmasam da bu düşünce içime işlenmişti.
Hangi taşa sahip olurlarsa olsunlar annem herkese içtenlikle değer verirdi. Doğal olarak ben de öyleydim, o olaya kadar. Gözümü açıp kapayıncaya kadar ailemi benden almış olan o olay. Bu olay beni tamamen farklı bir insan yapmış ve bu yüzden o gün, bütün detaylarıyla aklıma kazınmıştı. Sadece ailemi kaybetmeyip aynı zamanda dünyamızı nasıl algıladığım da değişmişti, hem mecazi hem de gerçek anlamda.
Find this and other great novels on the author's preferred platform. Support original creators!
Üç kişiden oluşan küçük ailemiz, o gün dışarı çıkmıştı. Babam bir zanaatkârdı ve kendisi gibi insanları seyretmeye bayılırdı, biz de bu yüzden bir gösteriye gidiyorduk. Köprühisar’ın günümüzdeki hali, bahsettiğim ilk günlerinden çok daha farklı. Köprühisar artık çatışmanın ve kaosun şehri; farklı taşların, farklı zihinlerin kavgasının merkeziydi. Herkesin bu şehrin nasıl olması gerektiği hakkında bir fikri vardı ve bunu diğerlerine dayatmaya çalışıyorlardı.
Köprühisar sokaklarında kavgalar yaygındı ve biz çok büyük bir tanesinin arasında kalmıştık. Bu çatışma bir kedigözü, bir yakut ve onları durdurmaya çalışan bir aleksandrit arasındaydı. Yakutun bitmek bilmeyen alev akımına karşı kendini korumaya çalışan kedigözünün vücudu, ısıya dayanıklı pullar çıkartıyordu. Alevler Köprühisar sokaklarında kükreyip büyüdükçe pullar da karşılık vermek için büyüyordu.
Yakutun kontrolü kaybetmesi için anlık bir zayıflık, saniyelik bir odak kaybı yeterliydi. Yakutlar zihinsel ve fiziksel durumları ile taşhünerlerini kontrol ederler. Yüksek derecedeki taşhünerlerin ağır bedelleri vardır ve mutlak konsantrasyon gerektirirler.
Bu tarz kontrolsüz öfkeler genelde felaket ile sonuçlanır.
Yabani alevler sokaktaki herkesi teker teker yuttu. Sıra bize vardığında zaman sanki durmuştu. Üzerimize gelen kızıl alevler o an çok daha farklı gözüküyordu. Alevlerin içinde bir dalganın gelgitini görebiliyordum. Ancak zaman benim düşünmemi beklememişti. Ateş üzerimize çöktü. Ailem bu ateş denizinde boğulurken içgüdülerim dalgalarla birlikte hareket etmemi sağladı. Üzerime gelen akışa yeni bir yön vermiştim.
Her şey sadece birkaç saniye içinde olup bitti. Taşdiyar Koruma Birliği, yakutu ve kedigözünü zapt etmişti. Olayın şoku kalktığında dehşet içindeki panik çığlıkları sessiz sokağı kaplamıştı. Alevlere yakalanan talihsiz kişiler küle dönüşmüştü. Ateş, arkasında ceset bırakmayacak kadar şiddetliydi.
Olaylara bir anlam vermeye çalışırken yalnız başıma duruyordum. Ondan sonra olanlar artık önemli değil. O andan itibaren taşhünerlerin içindeki dalgaları görebiliyordum ve hepsi bu kadardı. Uzun bir süre boyunca da bu dalgaları aynı o olaydaki gibi kontrol etmeyi öğrenemedim.
Ailem Köprühisar’dan taşınmak için altın biriktiriyordu. Serapsaray’a ve onun bulunduğu kum yığını kıtaya hayranlardı ve hayatlarına orada devam etmek istiyorlardı. Biriktirdikleri altın beni altı yıldırımkuşu göçü kadar sürdürmeye rahatça yeterdi. Aile evimizde devam etmeye çalıştım ama bırakın evi, o lanetli şehirde durmak bile benim için çok zordu.
Şehri terk ettim, gözlerim alevlerden puslu…