Novels2Search
Gemdust
TR- Sel, Diyar ve İnci: Bölüm 2, Gezgin

TR- Sel, Diyar ve İnci: Bölüm 2, Gezgin

İlahi gözlü adam konuştu. Duruşu, konuşması, bakışı, her biri taşlaştırıcıydı. Ne vücudumu kıpırdatabiliyor ne de söylediklerini işitebiliyordum. Bunlara rağmen gözlerim onunkilere kitlenmişti. O vakit bana ne dediğini hâlâ bilmiyorum, kelimelerinin bana ulaşması için gözler yeterli değildi. Dilsiz vedasından sonra arkasını döndü, yürüyüp uzaklaştı. Hislerimin bana geri gelmesi az da olsa bir vakit almıştı ve kontrolümü tamamen yeniden kazandığımda ise o, çoktan kaybolmuştu bile.

Olayların ardından bir silüet, omzuma dokundu. Kanatlı kolunun tüyleri hem nostaljik hem de rahatlatıcı bir histi. O daha konuşmadan ben, onun kim olduğunu anlamıştım ancak sözünü kesmek istemedim.

“Konsey üyesi Büyük Beyaz! Son yolculuğumdan gelmiş bulunmaktayım. Acaba yolculuk kaydıma bir göz atmak ister misiniz?”

Bu, yakın bir arkadaşım olan pek eksantrik safir Gezen Çise’ydi. Kısa, enli bedenini hep kalın ve dolgun yünlü kıyafetlerle örter boynundaki gözlük kahverengi sakalının altında saklanırdı. Aynı bir dansçıturna gibi alnı ve gözlerinin etrafı kırmızının en hoş tonundaydı. Dansçıturnadan aldığı en bariz özelliği ise kanatlarıydı. Kanatları vücudu kadar büyük, Diyartepesi’nden kibar kibar yağan kar kadar güzeldi. Onu karşılamak için arkamı döndüğümde yüzündeki geniş tebessüm, bundan önceki taş kesildiğim karşılaşmayı unutturmuştu.

“Her zamanki gibi sımsıcak bir manzarasın Çise. Kaydı görmek isterim tabii ama gel önce bi’ hava alalım.”

İplikgezgini’nin balkon bölgesine gitmek için merdivenlerden çıktık. Gemi, büyük olduğu kadar da etkileyiciydi. Bir rivayete göre gemiyi yapan aleksandritin bizzat Aleksandrit tarafından bir kanal olarak kullanılıp bu görkemli gemiyi yaptığı söylenir. Geminin en gizemli ve hayranlık uyandıran kısmı ise kendini ebediyen sürdürebilen taşhüner motoru. Bugüne değin birçok kişi bu süreci taklit etmeyi deneyip başarısız olmuştur.

Balkon bölgesi, küçük bir şehir kadar büyük olan İplikgezgini’nin genişçe bölgelerinden biri. Aynı zamanda bu bölge, geminin en üst kısmında bulunmakta. Doğal olarak bölgenin manzarası da tek kelime ile muhteşem. Gemi henüz yanık kıtadan kalkmadığı için hava ılık ve huzurluydu, biz de tırabzanlara yaslandık. Çise, göz hizama gelmek için tırabzanların üzerine tünedi ve çantasını kucağına aldı. Bacakları İplikgezgini’nin soğuk çelik tırabzanlarına vuradururken parlak gözler ile konuştu.

“O da gemide, fark ettin mi? Hatta onunla çoktan pek hoş bir sohbet ettim bile ben.”

İlk başta Karmin Kont’u kast ettiğini sanmıştım ama tam da emin değildim. Çise’yi heyecanlandıracak kişiler listesinde Kont güçlü bir aday değildi. Merak edip sordum.

Reading on this site? This novel is published elsewhere. Support the author by seeking out the original.

“Kimmiş bu kaçırdığım kişi acaba, değerli Çise? Senin neşeli enerjin ne kadar tatmin edici olsa da pek hoş bir sohbeti kaçırmak istemem.”

Yanmış kıtanın sülfürî kokusunu taşıyan kavruk bir rüzgar hafifçe esti. Çise’nin özenle baktığı kahverengi beyaz, yanları kazınmış saçı esinti ile salınıyordu. Kehribar gözleri bana şok içinde baktı. Çise genelde duygularını ve mimikleri abartan biri olduğundan bahsettiği kişinin ikimizin de tanıdığı sıradan biri olduğunu sanmıştım. Yanılmıştım.

“Kendi Eji’derr’in ile aynı gemidesin ve bunun farkında bile değil misin? Taşhüner kullanmayı sevmediğini biliyorum ama bu gidişle kör olacaksın! Yedigen’in üyesini olduğunu hatırlatmama gerek var mı Beyaz? En son ne zaman taşhüner kullandın?..”

Bir öğüdün yaklaştığını anında hisettim. Kanadını sakalına doğru götürdüğü an ise işiticeğim azarın varlığı kesinleşti. Bu durumdan kurtulmak için elimden geleni yaptım ama boşa kürek çekiyordum.

“S-sıkça taşhüner kullanıyorum! Hem işteyken asla kullanmam gerekmiyor o yüzden taşhüneri sadece pratik yaparken kullanma şansım oluyor. İnci taşhüneri nasıl bilirsin… Ve benim duygularla aramın ne kadar kötü olduğunu da. Pratiklerim uzadığında genelde… kötü sonuçlanıyor.”

Çise, yürekten bir kahkaha öttü. Ona doğrudan bakmak için fazla utanmış, fazla gururlu da olsam yüzündeki devasa sırıtışı hissedebiliyordum. Yumuşak beyaz kahverengi tüyleri yanaklarıma bastırdı. Gülmeyi bitirip konuşabilmesi zaman aldı.

“İşte Büyük Beyaz. İşte konseyin katı yürekli inci temsilcisi. Ah, o insanlar senin kim olduğu bir bilse canım. Her zaman, her şeyde elinden gelenin en iyisini yaptığını biliyorum. Ancak şunu anlamalısın Beyaz. Her şeyde, her zaman mükemmel olamazsın. Tabii bu duygularından veya tüşhünerden kaçabilirsin anlamına da gelmiyor.

Canım Beyaz, bunu büyüdükçe fark edeceksin ama ben seni şimdiden uyarayım. Kendimizde değiştirebileceğimiz veya geliştirebileceğimiz şeyler çok azdır. Özgürce uçabilmek için gerçek benliğin ile barışmalısın.”

Neyse ki bu seferki öğüdü öncekilere göre kısa sayılırdı. Zaten doğru veya yanlış olması hiçbir şey ifade etmiyordu. İsmi boşuna Gezen değildi. Bizim bu karşılaşmamıza kadar Çişe Taşdiyar’ın her köşesini ikişer kez gezmiştir. Bilgelik de böyle tecrübelerden gelir elbet ama… Ben yine de kendimi dediklerinden farklı şekilde düşünmekten alıkoyamıyordum.

“Nasihatların için her zamanki gibi teşekkür ederim Çise. Taşhünerde doğuştan yeteneksiz oluşumu kabul etmek için elimden geleni yapacağım… Ancak senin de dediğin gibi ben o, Büyük Beyaz’ım; o, konseyin katı yürekli inci temsilcisiyim. Belki ben gerçekte o kişi değilim ama Taşdiyar halkının o kişiye ihtiyacı var. Ayrıca… bu kadar iş konuştuğumuz yetti, haydi yolculuk kaydına bakayım. Bu sefer neredeydin değerli Çise?”

Yolculuğu hakkında konuşmak için o kadar heyecanlanmıştı ki az kalsın tırabzanlardan düşmüştü. Çise’nin uçabildiğini bilsem bile paniklemeden edemedim. Tekrardan dengesini sağlarken bir kahkaha daha patlattı.

“Bu seferki epey… vahşiydi! Anlatmak gerekirse canım, bu maceram Saklıorman’da geçti. Neyse kaydın sürprizini daha da kaçırmayayım, en iyisi sen kendi gözlerinle bi’ bak.”