Novels2Search
Gemdust
TR- Kaba Elmas: Bölüm 2, İlk Alev

TR- Kaba Elmas: Bölüm 2, İlk Alev

Köprühisar’ı terk etmenin tek yolu Karaköprü’ydü. Bu köprüyü şehri terk etmeden önce yalnızca uzaktan görme fırsatım olmuştu. En sonunda üzerinden geçebildiğimde ise ihtişamı beni baştan çıkarmıştı. Köprünün görkemi, o sıralar oldukça ihtiyacım olan kafa dağınıklığını sağlamıştı. Köprühisar’ın kapıları da en az köprüsü kadar şaşaalı ve devasaydı. Bunlara rağmen ana kıtanın Eriyikgeçit’ine ulaştığımda hareket dahi edemedim.

Köprühisar’da pek çok sanatçı ve sanat eseri görmüştüm ama gözlerimin önündeki yapı sanattan öteydi. Bu kadim parçanın bir “tanrı” tarafından yapıldığını duymuştum ancak gözlerimle görmek, duyularamı altüst etti. Kısa süreliğine de olsa, bir yakutun ailemin canını aldığını unutmuştum. Kafamı toplayıp bu ironinin farkına vardığımda ise öfkem, beni bir anlığına felç etti. Öfkelenmek gibi bir lüksüm yoktu, ben de içimdeki siniri bastırıp bu kızıl geçitten geçtim.

Taşhüner ve onun Taşdiyar’ı nasıl etkilediği hakkında bilgi edinmek istiyordum. İçten içe bunun sadece hisettiğim öfkeyi güçlendirmek için olduğunu bilsem de annemden kalan içimdeki hisler, bu nefrete teslim olmamı istemiyordu. Ana kıtanın alazlanmış bölgesinde geçirdiğim vakitte bu bilgilere ulaşabilmenin en iyi yolunun bir işte çalışmak olduğuna karar verdim.

Yanık bölgedeki çoğu şirketin ana odağı, yol ve tünel inşaatıydı. Ana kıtanın yarısını yakıp kül eden Eji’derr yani Yakut, usta bir inşaatçı ve mimardı. Doğal olarak da yakutlar, kendini beğenmiş tanrılarının izinden gidiyordu. Yakutların taşhüneri yalnızca kıyamet alevleri kusmak değildi. Aralarında taşlara, hatta dağlara hükmedebilen veya şekil verebilenleri de vardı. Kızıl taşı kullanmanın ağır bedelleri yüzünden yakut taşhüner ustaları kendi şirketlerini kurdu. Bu ustalar taşhünerlerini sadece gerektiği zaman kullanırken işçiler hüner gerektirmeyen kısımları tamamlıyordu.

Katıldığım Ateşliyol adındaki şirket, kısa mesafeli yol yapımı üzerine odaklanıyordu. Orada çalışmak hem taşhüner hakkında bilgi edinmeme hem de taşhünerin hayatımızı geliştirmek için nasıl kullanıldığı görmeme yardımcı olmuştu. Ancak bu deneyimim, Yakut’la tanışmamın bana kattıkları yanında küçük kalmıştı.

Yalnız olduğum bir vardiyada Eji’derr beni ziyaret etti. Sonu gelmeyen upuzun yılan gövdesi, inşaat sahasını sardı. Sahanın üzerinini adeta kızıl bir kubbe gibi kapatması yalnızca birkaç saniye sürmüştü. Önüme bir figür magma gibi damlarken obsidyen pullu vücudu, simsiyah ve sert bir form aldı. Damlayan magma, akan lavdan saçları olan feminen bir vücuda şekil verdi. İçin için yanan saçlarının kırmızı parıltısı, figürü saran altın takılardan yansıyordu. Volkanik kayalarla kaplı kuyruğu, bu formda da arkasındaydı. Tiz sesi ve aşağılayıcı tonuyla bana seslendi.

“Gözlerin güzelmiş elmas. Lakin işin özensiz.”

İçimdeki çatışma o kadar şiddetlenmişti ki onun kelimelerini zar zor anlayabildim. Merakım ve aradığım cevapları bulma arzum, öfkeme karşılık verdi. Sakinleşmek için alınan derin bir nefesin ardından önümdeki fırsattan en iyi şekilde yararlanmaya çalıştım.

If you spot this story on Amazon, know that it has been stolen. Report the violation.

“Babam, hep gözlerimi annemden aldığımı söylerdi… Buraya araştırma için geldim, zanaat öğrenmek için değil.”

Yakut, sonrasında bana asla unutmayacağım bir cevap verdi. Bütün benliğim ondan uzaklaşmak istiyordu ama vücudum kıpırdamıyordu. O bilgiye ihtiyacım vardı. Dik dik bakışlarını kendini beğenmiş kelimeleri takip etti.

“Onun gözlerini aldın elmas, evet. Neden buraya geldiğini biliyorum… ve Köprühisar’da neler olduğunu da. Parlak olduğun kadar da saydamsın Aine. Sana başsağlığı diliyorum. Bu lafın arkasının boş olmadığını göstermek için de bir tane sorunu cevaplayacağım.”

Öfkeme yenik düştüm. Bağırışlarım, karşımdaki ilahi varlık tarafından kesildi.

“Acımalarına ihtiyacım yok, seni kibirli kertenkele. Eğer böyle şeylerle gönlümü alabileceğini sanıyorsan-”

Kuyruğunun üzerindeki taşlar, eriyip yerlerini magmadan yanan dikenlere bıraktı. Kuyruğunu bana doğru savurdu ama dikenler gırtlağımın önüne gelince durdurdu. Yakut’un insansı formu kollarını kavuşturup bana ateşli gözlerle baktı.

“Beni istediğin kadar kandırmaya çalış elmas ama en azından kendini kandırma. O gözlerinin arkasındakileri görebiliyorum. Kayıp, hüzün, yas… içinde bunlardan iz yok. Arzu, güç ve öfke ile dolup taşıyorsun. Bir şeye hükmedebilmek için onu anlaman gerek. Sen de tam olarak bunu istiyorsun… Ha bir de, bana bir daha kertenkele dersen gerçek taşhüner neymiş sana gösteririm.”

Sözlerinin amacının beni tam olarak da kaçmaya çalıştığım şeye yemlemek olduğunu biliyordum. O zamanlar hâlâ genç bir adam da olsam kibrimden dolayı ölmeyecek kadar iradem vardı. Onun bende istemediği sakinlikte ürkmeden cevabımı verdim.

“Göster o zaman. Sorum şu: Taşhüner, tam olarak nedir?”

Kendimden emin bir tavırla konuştum. Oysa ki korkudan bayılmama ramak kalmıştı. Cevabım Yakut’u eğlendirmiş olmalıydı çünkü beni oracıkta sonlandırmak yerine kahkahaya boğuldu. Kuyruğunu geri çekip tekrardan arkasında sallanacak şekilde konumlandırdı.

“Senden daha azını beklemezdim, elmas! Pekala… Öyleyse sana gerçek taşhünerden bir kesit vereyim.”

Yakut, avcu yukarıya dönük şekilde elini bana doğru uzatıp eli kadar büyük bir ateş yarattı. Bu basit ateş parçası daha önce gördüğüm bütün taşhünerlerden farklıydı. Taşhünerin içinde hep gördüğüm dalgalar bu sefer kıpırdamıyordu. Gördüğüm taşhüner, saftı. Sanki görüşüm, daha öncesinde sisli ve bulanıkmış gibi birden netleşti. Yakut’un küçümseyen kelimeleri bana zar zor ulaştı.

“Artık gördüğüne göre, anlayabilirsin. Hükmetmeni dört gözle bekliyorum… elmas. Beni hayal kırıklığına uğratma.”

Gözlerim bu yeni gerçekliğe alışmaya çalışırken Eji’derr ayrıldı. O bencil kertenkelenin neden benim dileğimi dinlediğini hala bilmediğim gibi bu tanrıların mantıklı varlıklar olmalarını da beklemiyordum. Yeni görüşümle oynamakla meşgul olduğumdan Yakut’un hareketlerinin arkasındaki nedeni asla sorgulamadım. Bu yeni perspektif, taşhüneri anlamama yardım etmişti ancak aynı zamanda daha fazla soru ve bulanıklığa yol açmıştı.

Yakut ile karşılaşmamdan kısa süre sonra şirketten ayrıldım. Gücünü taşhünerden alan devasa gemi İplikgezgini, kavrulmuş topraklarda konuşlandırılmıştı. Sıradaki durak Serapsaray’dı ama benim ilgimi çeken şey geminin kendisiydi. Aradığım cevapları bulma umuduyla gemiye bilet aldım.