“Bir kedigözü yetişkinliğe erdiğinde, kedigözlerinin Eji’derr’i onları teste tabi tutar. Eğer seçilmezlerse, Kedigözü zarar vermeden onları bırakır. Onlara yabanın içinde nelerin yattığını gösterir. Nadiren yabanın Eji’derri, aramızdan birini seçer ve onun üzerine işaretini bırakır. Bu işaret o kadar güçlüdür ki kişinin içini dışını yok eder.
İşaret görüş verir, hayal gücünün ötesinde bilgi verir.
İşaret kuvvet verir, en üstün güce ulaştırır.
İşaret özgürlük verir, limitlerini kırar.
Testimi hâlâ hatırlarım.
Acı.
Acı.
Acı.
Önce acı, beni kontrolü altına aldı. Varlığından haberdar olmadığım yerlerim bile acıdı. Tüylerim yolundu. Tırnaklarım derimden çekilip söküldü. Kuyruğum parçalara bölündü. Vücudumdaki her kemik teker teker kırıldı, iyileşti, tekrar kırıldı. Bedenim akla gelebilecek her türlü acıya adapte oldu, sonra da acı bana adapte oldu. Nefes almak için yüzeye yüzdüm ama tam çıkağım anda acı beni aşağı çekti.
İzle.
Yok et.
Yap.
Acıyla olan savaşım bir ebediyet sürdü. Ancak ebediyet bile sonlanmıştı. Acı gittiğinde geriye hiçbir şey kalmadı. Kendimi ağzına kadar sessizlikle dolmuş boş ovalarda buldum. Sessiz bir dalga çarptı, ovaları canla doldurdu. Dalgadan gölgeler yayıldı ve bu gölgeler yabandan şekillere büründü. Gölgeler pustu, aldığım her nefesi sessiz sessiz izledi. Bir anlık tereddütüm yeterliydi. Fırsatı gördükleri gibi atıldılar.
Her saldırıyı fark et. Hiçbir boşluk bırakma. Savaş.
İlk sen saldır. Aman verme. Savaş.
Sakin ol. Şüpheye düşme. Savaş.
,
Savaştım. Yenildim. Ayağa kalktım. Geri bastırdılar. Kazandılar. Geri bastırdım. Bedenim değişti. Bedenim savaştı. Zihnim keskinleşti. Zihnim savaştı. Ruhum gürledi. Ruhum savaştı. Savaştım. Kazandım. Gölgeler tek bir hamlede yabani yansımalara dönüşüp saldırdılar. Daha gözümü kırpmadan önce gözlemlemem, adapte olmam ve galip gelmem gerekiyordu. Zihnimi kapadım ve içgüdülerimi serbest bıraktım. Bir ebediyet daha sonra içgüdülerim kontrolü tamamen ele almış, gölgeler durmuştu.
Unauthorized tale usage: if you spot this story on Amazon, report the violation.
…
…
…
Ağır bir sessizlik çöktü. Gölgeler, ben onlara yürürken teker teker kayboldu. Ben yürümeye devam ettim, onlar kaybolmaya. Kendimi boş bir uçurumun kıyısında buldum. Bir gölge de benimleydi. Boş gözlerini bana çevirdi. Tüyleri bir esinti çırptı, yanıma yaklaştı. Bir alay çığırttı.
“Düşle ey kurt. Altın düşle, gökleri düşle. Aç gözlerini de dinle. Ben altınkartalım, ben bilgeyim. Kabul eyle beni ey kurt, gör bulutların ardını.”
Altın bürünmüş gölgeye doğru kıpırdandım ama altımdaki zeminin kaydığını hissettim. Sanki bataklıktaymışım gibi adımlarım sürekli batıyordu. Bir gölge daha beni izliyordu. Gölgeye döndüğüm zaman devasa boyutuna tanık oldum. Büyük gölgenin derin hırlaması yeri sarsıp toprağı dağıttı.
“Düşle ey kurt. Güç düşle, çölleri düşle. Kuvvetini topla ve fırtınalar kopart. Ben kumayısıyım, ben yıkımım. Kabul eyle beni ey kurt, hükmet toprağın kendisine.”
Rüzgar nefesimi kesiyor ve toprak beni yavaşça yutuyordu, dayandım. Limitime yaklaşıyordum ama bir gölge elimden tutup beni uzağa çekti. Sonu gelmeyen kolları ve yeşil bir kokusu vardı.
“Düşle ey kurt. Özgürlüğü düşle, ormanları düşle. Şüphe etme ve dilediğini yap. Ben sarmaşıkmaymunuyum, ben hürriyetim. Kabul eyle beni ey kurt, kır gerçekliğin zincirlerini.”
Üç gölge etrafımı sardı, ben de ensemdeki tüyleri diktim ve geri hırladım. Bir pençenin sırtımdaki taşı deştiğini hissettim, taştan dışarı çıkmak için deşiyordu.
Diz çök.
Diz çök.
Diz çök.
Taşım, bedenimden çıkıp sürünerek uzaklaştı. Ben çekilmez bir acıdan yerde kıvranırken, o gittikçe büyüdükçe büyüdü. Gölgeler gibi değildi, formunu taşımdan aldı. Saklıorman kadar yeşil, zarif kedi vücudu ve gerçek doruk yırtıcısının kara gözleri… Eji’derr gümbürtülerle konuştuğunda her şey sustu, krallarını dinlemek için.
“Seçildin Düşleyen Kurt. Karşındaki yabanın üç koruyucu ruhunu sana sunuyorum. Kalbin hangisini arzularsa o sana avlarında rehberlik edecek. O seni koruyacak, sen de onu koruyacaksın; birlikte büyüyecek, birlikte avlanacak ve birlikte öleceksiniz. Asla kırılmayacak bu bağı seç ve işle.”
Sesleri yükseldi, daha da yükseldi ve yükseldikçe yükseldi.
Uyan kurt.
Uyan kurt.
Uyan kurt.
Hatıramdan uyandım. Ruhlar bana aç gözlerle bakıyordu. Uyku sersemi hâlimle onlara dişlerimi gösterdim. Karnım da av vaktini müjdeler gibi benimle birlikte hırladı. Biz Kedigözü’nün avcıları, Saklıorman’ın koruyucuları yalnızca ihtiyacımız olduğu zaman avlanırız. “Avlan, lakin mecbursan.” taşlarımızın derinlerine işlenmiş bir yasadır. Acıkmıştım, ben de avlanmaya çıktım.
Sabırlı ol Kurt. Saldırmadan önce bırak avın zayıflığını göstersin.
Saçmalık! Zayıfı herkes avlar, yeterli gücün varsa önünde yenik düşecekler.
Bu ikisi de hep avın heyecanını kaçırıyor Kurt. Sanki düşünmek sana daha önce yardım etmiş gibi…
Testen bu yana epey zaman geçmişti, bu üç sesin olmadığını zamanları hatırlamıyordum artık. Onları kontrol etmenin bir yolu yoktu ben de onlarla yaşamayı öğrendim. Faydaları ve her birinin eşsiz bir bilgeliği vardı fakat aralarındaki çatışma doğru yolu seçmemi imkansız kılıyordu. İç ruhumla gürledim.
“Yeter… Ne ilk avım… Ne de son.”