Novels2Search
The Immortals Shopping Mall ??? [Xianxia] [Türkçe] [English translation available on my profile]
Bölüm 8: Bazen bir nasihat bin dayaktan iyiydi. Ya da tam tersi miydi? English translation available

Bölüm 8: Bazen bir nasihat bin dayaktan iyiydi. Ya da tam tersi miydi? English translation available

Bölüm 8: Bazen bir nasihat bin dayaktan iyiydi. Ya da tam tersi miydi?

Çılgın Yijun, acımasızca gülümsedi ve Jin Kai’ye dik dik bakarak, “Birkaç parça ekmek için 27 Qi Taşı mı? Dayak mı istiyorsun?!” diye hırladı.

Jin Kai kaşlarını çatarken, Zou Shun onun korkmadığını görünce yüzü gerildi. Çılgın Yijun’un yanına giderek, “Sakin ol kardeşim. Sanırım bu beyefendinin ekmeklerin bu kadar pahalı olmasına dair mantıklı bir açıklaması vardır,” dedi ve Jin Kai’ye dikkatle baktı. Onun gerçekten bir ölümlü mü yoksa gizli bir uzman mı olduğunu anlamaya çalışıyordu.

(“Neden yüzünde en ufak bir korku belirtisi yok? Tam tersine sabırsız bir hali var. Kesinlikle burada bir gariplik var…”) diye düşündü zihnini hızla çalıştırırken.

Zou Shun’un harekete geçmesiyle birlikte çetenin diğer üyeleri de doğal olarak Çılgın Yijun’un etrafında toplandı. Liderleri henüz saldırmadığı için onlar da harekete geçmemişti; şimdilik yaptıkları tek şey görünmez bir baskı oluşturmaktı.

Bu, çoğu zaman işe yarayan bir taktikti. İnsanlar, birebirde agresifleşebilirdi ama karşılarında bir grup olduğunda cesaretleri büyük ölçüde kırılırdı. Bu durum hayvanlar aleminde de geçerliydi.

Bir aslan, tek bir sırtlanla karşılaşırsa saldırmaktan çekinmezdi, ancak bir grup sırtlanın içine düşerse onları sadece korkutmakla yetinirdi. Aynı şey tersine de geçerliydi: Tek başına bir sırtlan, bir aslan gördüğünde kaçardı, ama sürü hâlinde bir araya geldiklerinde yalnız bir aslanı taciz etmekten çekinmezlerdi.

Şu anki ortam tam olarak böyleydi: gergin, patlamaya hazır bir barut fıçısı…

Jin Kai sabırsızca Zou Çetesi’ne bakarken, Zamazingo ve Picockyo sessizce duruyordu. Ancak Zou Çetesi’nin üyeleri, onların farkında bile değilmiş gibi görünüyordu.

Çılgın Yijun, Jin Kai'nin kayıtsız tavrına giderek daha çok öfkelenirken, Zou Shun ise gerçek bir lider gibi araya girip durumu yatıştırmaya ve Jin Kai’den bilgi almaya çalışıyordu.

Bu sırada Zou Yan, dükkânı dikkatlice süzüp ipucu arıyor, Zou Ning ve Zou Jia ise tipik bir yan karakter havasında Jin Kai’ye tehditkâr bakışlar fırlatıyordu.

Jin Kai daha fazla dayanamadı ve soğuk bir ifadeyle “Bu kadar yeter. Hemen ücretimi ödeyin, yoksa zorla tahsil etmek zorunda kalacağım!” diye sertçe konuştu.

Gerginlik iyice tırmandı. Hava, sanki barutla dolmuştu; en ufak bir kıvılcım bile büyük bir patlamaya yol açabilirdi.

Ancak Zou Çetesi aptal değildi. Hayatta kalma içgüdüleri keskinleşmiş, sokaklardan yükselmiş adamlardı. Bu yüzden ani bir hareket yapmadılar; kararı liderlerine bıraktılar.

Jin Kai’nin onu hiç umursamadığını fark eden Zou Shun kaşlarını çattı ve “Bana hemen dükkân sahibini çağır. Senin gibi bir ölümlü, 27 Qi Taşı’nın gerçek değerini bilemez,” dedi.

Bu, zekice söylenmiş bir cümleydi. Böylece Zou Shun, Jin Kai’nin dükkânın sahibi olup olmadığını ve bir kültivatör mü yoksa sadece bir ölümlü mü olduğunu öğrenebilecekti. Ayrıca iki taraf arasında henüz büyük bir düşmanlık doğmamıştı; eğer Jin Kai gizli bir uzman çıkarsa, mesele kolayca kapanabilirdi.

Fakat Jin Kai bu tavır karşısında daha da sinirlendi. Kelimeleri ağzından, keskin bir hançer gibi fırladı: “Bu saçma sorular da ne? Borcunuzu ödememek için beni oyalamaya mı çalışıyorsunuz?!”

Yaklaşık 1 dakika sonra:

(??? Yazar neler oluyor lan?! Ne bir dakika sonrası? Bu hikaye böyle ilerlememeliydi!)

“Ne?! Senin gibi bir ölümlü bizim yolumuza çıkmaya mı çalışıyor?! Sırf ekmeklerin güzel koktuğu için sana bir şans verdik ama sen bizi soymaya kalktın! Sana ders olsun diye bugün bu dükkânı yok edeceğiz!”

(Siktir, siktir, siktir! Zou Çetesi’nin akıllı kişilerden oluşması gerekiyordu. Az önceye kadar her şey normaldi, aniden ne oldu böyle?! Yazar Destek Sistemi, yoksa bu olaya siz mi müdahale ettiniz?!!)

Yazar Destek Sistemi: “Ne yazık ki hayır.”

Zou Shun, kibir dolu bir ifadeyle Jin Kai’ye baktı. Onu, ezilmesi gereken bir karınca gibi görüyordu.

Bu sırada Zou Jia, kolunu Qi ile güçlendirdi ve masalardan birine sert bir darbe indirmek için harekete geçti. Amacı masayı parçalayıp Jin Kai’ye gözdağı vermekti.

Ne cüretle bir ölümlü, basit birkaç parça yemek için 27 Qi Taşı isterdi?! Kesinlikle cezalandırılması gerekiyordu!

This content has been misappropriated from Royal Road; report any instances of this story if found elsewhere.

Ama… neden bu yavru civciv korkmuyordu? Ölmeyi bayılmak mı sanıyordu?

Ve Zou Jia’nın yumruğu masaya indi!

BOOM!

“???”

‘AHH!!’

Fakat beklenilenin aksine masa parçalanmadı; tam tersine Zou Jia’nın eli kırıldı!

Zou Çetesi üyeleri, şaşkın ve tedirgin bir şekilde arkadaşlarına döndü.

Bu da neydi böyle?

Bu sıradan ahşap masa nasıl olur da böyle bir saldırıya dayanırdı?

Ve daha da garibi, Zou Jia’nın eli neden kırılmıştı?!

Jin Kai, kibirle kaşlarını kaldırdı. Dudağının bir kenarı gangster edasıyla yukarı kıvrılmış, ağzı küçümseyici bir şekilde aralanmıştı.

“HAA?!? Siz piç kuruları! Ne cüretle dükkânımda sorun çıkarırsınız?! Picockyo! Bu piçleri güzelce döv ve 27 Qi Taşı’nı tahsil et!”

Aniden Picockyo’nun tiz bir sesi yankılandı: “Hehehe…”

Ve o anda harekete geçti!

Zou Çetesi’nin üyeleri, ilk defa Jin Kai’den başka birinin burada olduğunu fark etti. Picockyo’yu görenlerin bir kısmı ürperirken, diğerleri küçümseyerek güldü.

“Hahaha! Bu da ne?! Burası bir sirk mi?!”

‘!!!’

Tam o anda Picockyo, bir anda konuşan kişinin önünde belirdi! Adamın ağzını tahta parmaklarıyla kavradı ve cümlesini bitirmesine izin vermedi. Ardından tahta ağzını açarak konuştu:

“27 Qi Taşı borcunuz var. Hemen ödeyin, yoksa sizi itinayla döveceğim.”

Zou Ning, bu garip varlığı dehşetle izlerken bir adım geri çekildi. Picockyo’nun etkisiz hale getirdiği Zou Yan’a bakarak tedirgin bir şekilde bağırdı: “Bu ucube piç de nereden çıktı?! Az önce burada yoktu!”

Kaçması gerekiyordu! Hızla kapıya doğru atıldı. Eğer kapıyı açabilirse buradan kurtulabilirdi!

Nedense burası içinde tuhaf bir his uyandırıyordu…

(YAHU NE OLUYOR AMINA KOYAYIM?! ONLAR TÜM HAYATLARI BOYUNCA HER ŞEYİ BERABER YAPMIŞ, TÜM BADİRELERİ BERABER ATLATMIŞ KİŞİLERDİ! NASIL BURADA BİRBİRLERİNE İHANET EDEBİLİRLER?!!)

Kapı kolunu kavradı ve çekti.

Ama kapı açılmadı!

Bu sırada Zou Shun ve Çılgın Yijun, Picockyo’ya karşı ani bir saldırı yapabilmek için fırsat kolluyordu.

Aniden, Picockyo inanılmaz bir hızla kapının önünde belirdi! Zou Ning’in kaçma planı saniyeler içinde boşa çıkmıştı. Tek hamlede onu etkisiz hale getirdi.

“İşte fırsat!”

Zou Shun ve Çılgın Yijun aynı anda haykırdı ve tüm güçleriyle Picockyo’ya saldırdı!

Bu tahta kuklanın artık oduna dönüşme vakti gelmişti!

BOOM!

Büyük bir patlama gerçekleşti! Zou Çetesi üyelerinin kulak zarları titredi!

“Hahaha! Seni lanet olası odun parçası! Bize karşı gelirsen sonun bu olur!-”

Ama… gerçekler acıydı.

Picockyo, gelen tüm saldırıları bedeniyle karşılamıştı… ve tek bir çizik bile almamıştı!

Bunu gören Zou Çetesi üyesi, son kelimesini yutmak zorunda kalmıştı.

Picockyo aniden kafasını 90° döndürdü ve kendisine saldıranları küçümseyen gözlerle süzdü. Ardından parmaklarını kıvrak bir şekilde oynattı; ince ve uzun parmakları bir kırbaç gibi uzadı; Dayak vakti gelmişti.

İnce, esnek parmaklarından biri kırbaç misali savruldu ve Zou Shun’un kıçına indi!

PAT!

“AHH!!”

Picockyo’nun darbesiyle acı içinde bağıran Zou Shun, kıçını ovalayarak sıçradı. Bu beklenmedik saldırıyı gören diğer Zou Çetesi üyeleri panikle kaçmaya başladı.

Ama… kaçabilirler miydi?

Picockyo’nun kırbaç benzeri parmakları havayı keskin bir ıslık sesiyle yardı ve tek tek hepsinin kıçına indi.

“AHH!!”

“KIÇIM!!!”

“LANET OLSUN, ACIYOR!!”

Zou Çetesi üyeleri hem utanç hem de acı içinde sağa sola savrulurken, Picockyo keyifle onları kırbaçlamaya devam ediyordu.

Zamazingo, onun yüzündeki zevk dolu ifadeyi görünce gözlerini devirdi.

Jin Kai ise tamamen başka bir noktaya odaklanmıştı: 27 Qi Taşı’nı tahsil etmeye!

Ne cüretle biri sipariş verdikten sonra iptal edebilirdi?! Bu, Ölümsüzler Alışveriş Merkezi’nin kurallarına aykırıydı!

Kaçışan kültivatörlere kibirle baktı ve dişlerinin arasından tükürdü: “Dükkânımı yıkacaktınız, değil mi? Peki neden şimdi korkak kediler gibi kaçıyorsunuz?”

Zou Çetesi üyeleri, hala Picockyo’nun tahta kırbacından kaçmanın yollarını arıyordu. Fakat Jin Kai’nin bu küstah ifadesi içlerinde korkunç bir öfke uyandırdı.

PAT!

“AHHHH!!”

Ama Picockyo onların niyetini hissetmişti! Bu yüzden bir önceki darbelerden çok daha sert bir kırbaç savurdu ve Zou Çetesi’nin kıçında ince bir kan çizgisi belirdi.

Jin Kai sabırsızca gözlerini devirdi.

“Hadi sevgili müşterilerim, sabırsızlanıyorum artık. 27 Qi Taşı’nı ödeyin ve simitlerin, çayın ve ayranın tadını çıkarın. Sizin yüzünüzden gelecek müşterilere kötü gözükmek istemem!”

Fakat bir sonraki an gözbebekleri küçüldü, kaşları çatıldı ve öfkeli bir kükremeyle bağırdı: “YOKSA BENİM DÜKKÂNIMIN ÜNÜNÜ SABOTE Mİ ETMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ?! BUNUN İÇİN Mİ OLAY ÇIKARIYORSUNUZ?!”

(-_-)

Onun öfkesini hisseden Picockyo, kırbaç darbelerini daha da şiddetlendirdi! Zou Çetesi üyeleri artık kaçacak halleri kalmadığı için yere çöküp cenin pozisyonuna girdiler.

Sonunda içlerinden biri acı içinde haykırdı:

“TAMAM! LANET OLSUN, TAMAM, ÖDEYECEĞİM!”

Hemen ardından bir başkası ağlamaklı bir sesle ekledi: “Ben de ödeyeceğim! Al, tüm paramı al! Lütfen şu kuklayı durdur artık!”

Jin Kai elini sakince salladı.

Picockyo anında durdu.

Kırbaç darbelerinin kesildiğini fark eden Zou Çetesi üyeleri, titreyerek kafalarını kaldırdı ve Jin Kai’ye yaşlı gözlerle baktı. Sonra ceplerine hızla daldılar, tüm Qi Taşlarını çıkardılar ve avuçlarını birleştirerek bir “V” şekli oluşturdular. Taşları Jin Kai’ye uzattılar.

O anda Jin Kai’nin yüz ifadesi tamamen değişti. Karanlık ve tehditkâr aurası bir anda dağıldı, yerini sıcak bir gülümsemeye bıraktı.

Bu ani değişimi gören Zou Çetesi üyeleri, bir an için karşılarında cehennem kralını gördüklerini düşündüler.

Bu surat ifadesi de neydi böyle?!

Jin Kai keyifle onlardan toplamda 27 tane Qi Taşı aldı ve gevrek bir kahkaha attı: “Hey, bana öyle bakmayın. Ben hırsız değilim. Tek istediğim, sipariş ettiğiniz yiyeceklerin parasını almaktı.”

Sonra masaya simitleri, çayı ve ayranı koydu, sandalyeleri onlar için çekti ve nazik bir ses tonuyla ekledi: “Ancak bir bardak çay ve bir bardak ayran sadece ikinize yeter. Altı simidi paylaşmanızda bir sorun yok. Ne dersiniz, her birinize birer bardak ayran vereyim mi?”

Zou Çetesi üyeleri sulu gözlerini ellerinin tersiyle silerken, istemeye istemeye başlarını salladılar.

(“Şu tipe bak… Hayır dersem beni yiyecekmiş gibi bakıyor. Bir de utanmadan onay istiyor!”) diye düşündüler hep bir ağızdan…