Bölüm 5: Eski dostlar
Günler geçti.
Bu süreçte Lin Feng her gün Ölümsüzler Alışveriş Merkezi’ni ziyaret etmeye ve Sokak Lezzetleri Dükkanında kahvaltısını yapmaya devam etti. Simidin yanında bazen çay, bazense ayran içiyordu…
Bir Öğlen vakti, Yükselen Gök Ormanı;
Yükselen Gök Ormanı, adını Yükselen Gök Şehri'ne veren, Qi Enerjisi’nin yoğunlaştığı bir kaynak bölgesiydi. Ağaçların tepeleri, gökyüzüne dokunacakmış gibi uzanır, yaprakları gece ay ışığında gümüşi bir parıltı saçardı. Ormanın dış katmanları bile sıradan kültivatörler için tehditkarken, derinlikleri yalnızca güçlü veya umutsuz kültivatörler için uygun yerlerdi.
Ruhsal bitkiler, taşlar ve nadir materyaller ormanda bolca bulunurdu, fakat bunların en değerlileri ormanın kalbine yaklaştıkça ortaya çıkardı. Aynı şekilde, orada dolaşan canavarlar da o derece ölümcüldü. Bu yüzden düşük seviye kültivatörler genellikle ormanın dış katmanlarında dolanır, yetenekleriyle orantılı olan, daha az değerli hazineler toplarlardı.
Lin Feng, bu düşük seviyeli kültivatörlerden birisiydi. O sadece 9 Yıldızlı Dövüş Acemisi seviyesindeydi. Belinde asılı siyah deriden yapılma eski bir çantası, sırtında ise paslı bir kılıcı vardı. Her gün, Yükselen Gök Ormanı'nın dış katmanlarına gelip ruhsal bitkiler toplar, sonra bunları Yükselen Gök Şehri'nin çarşısında satardı. Her gün simit, ayran ya da çay satın alabilmesinin yegane nedeni burada elde ettiği hazineleri sattığında kazandığı paraydı.
Bugün de güneş alçalmaya başladığında ormanda ilerliyordu. Etraf, sisli ve nemliydi. Uğultulu rüzgarlar arasında kuş cıvıltıları duyuluyor, ara sıra da uzaktan gelen bir canavar kükremesi yankılanıyordu.
Lin Feng, dikkatle etrafı inceliyordu. Bir ağaç kovuğunda “Ay Çiçeği Kökü” bulduğunda yüzü hafifçe aydınlandı. Bu bitki, Dövüş Acemileri için olsa da ilaç yapımında kullanılırdı ve makul bir fiyatı vardı. Çantasına koyduktan sonra yürümeye devam etti.
Biraz ileride, bir grup kültivatörle göz göze geldi. Mavi cübbeler giymişlerdi ve silahları parlıyordu. Bir anlık göz teması aniden atmosferi gergin bir hale soktu.
Kimse konuşmadı. Kısa bir bakışmadan sonra herkes kendi yoluna devam etti. Çünkü ormanda sessizlik, hayatta kalmak demekti. Durduk yere diğer kültivatörleri kendilerine çekmeleri hiç de akıllıca olmazdı. Ayrıca herkesin düşmanı olan Canavarları da unutmamak gerekirdi…
Saatler geçerken Lin Feng, ormanın biraz daha derinine ilerledi. Bu bölgeye normalde gelmezdi ama bugün riske girmeye karar vermişti. Tam bir kayanın arkasında, ruhsal enerjiyle titreşen altın renkli bir bitki gördü: Yıldız Çekirdeği Otu.
(“Hahaha. Turnayı gözünden vurdum. Bununla 1 yıl boyunca her gün simit ve ayran yiyebileceğim!”)
Lin Feng tam otun köklerine doğru uzanırken, arkasında bir çift kahkaha yankılandı.
“Ne kadar da şanslıyız, bu bir Yıldız Çekirdeği Otu... Ne şanslıyız, değil mi kardeşim?”
Lin Feng, sesin geldiği yöne hızla döndü. Karşısında aynı boyda, aynı yüz hatlarına sahip iki kişi duruyordu.
(“Siktir, bunlar Wei İkizleri; Wei Yun ve Wei Lei!”) diye düşündü Lin Feng, yüzünü ekşiterek.
Wei Yun ve Wei Lei, Yükselen Gök Şehri’nin ücra köşelerinde yaşayan kötü şöhretli ikizlerdi. Her biri 10 Yıldızlı Dövüş Acemisi seviyesindeydi. Bu, Lin Feng’in mevcut xiulian seviyesinden tam bir küçük alem daha yüksekti. Üstelik Lin Feng tek başınayken onlar iki kişiydi. Daha kötüsü, bu ikizler hayatları boyunca birbirlerine güvenerek yaşamış, aralarındaki uyum mükemmel olan tek yumurta ikizleriydi.
Lin Feng dişlerini sıktı. Wei İkizleri’nin acımasızlığı bilinmedik bir şey değildi. Ormanda yalnız buldukları kişilere zorbalık yapmaktan asla çekinmezlerdi. Hatta söylentilere göre geçmişte bir kişinin ölümünden bile sorumlu olmuşlardı. Ancak kanıt bulunamadığı için olay kapatılmıştı.
Öldürmek...
Xianxia dünyasında öldürmek anormal bir şey miydi?
Elbette ki hayır. Gayet sıradandı.
Fakat keyfi olarak öldürmek, erdemli kültivatörlerin değil, habis kültivatörlerin işiydi. Bu nedenle erdemli kültivatörler sorunlarını ya konuşarak ya da dövüşerek çözmeye çalışırlardı. (!)
Sorunlarını öldürerek çözenler ise habis kültivatörlerdi ve bu kişiler, tüm Fazilet Yolu’nun düşmanı sayılırdı.
Habis kültivatörleri öldürmekte hiçbir sorun yoktu. Hatta bırakın sorunu, bunun ödülü bile vardı.
Bu yüzden habis kültivatör damgası yemek istemeyen kişiler, keyfi cinayet işlemek istediklerinde ya geride hiçbir iz bırakmamalı ya da nüfuzlarını kullanarak olayı kapatmalıydı.
Wei İkizleri’nin arkalarında destekçileri yoktu. Lin Feng gibi hiçbir güç merkezine bağlı olmayan, yalnızca tesadüflerle xiulian yoluna adım atan serseri kültivatörlerdi.
Unauthorized duplication: this narrative has been taken without consent. Report sightings.
Yani birisini öldürmek istiyorlarsa arkalarında hiçbir iz bırakmamaları gerekiyordu.
Peki, onlar geride tüm izleri gizleyebilecek kadar yetenekli miydi?
Elbette ki hayır.
Ama Lin Feng, ölümünün detaylıca araştırılmasını gerektirecek kadar değerli biri miydi?
Bir kez daha: Elbette ki hayır.
Yani Wei İkizleri’nin tek yapması gereken Lin Feng’i öldürmek ve ardından bu cinayetin bir Canavar saldırısı olduğunu göstermekti (!).
Bu hiç de zor bir şey değildi; sonuçta canavarların insanlara saldırması gayet olağan bir durumdu.
Hem Lin Feng hem de Wei İkizleri bu gerçeği gayet iyi biliyorlardı. Aptal değillerdi. Bu yüzden Lin Feng şu anda büyük bir dezavantaj içindeydi.
Eğer Wei İkizleri'ne karşı ölümüne mücadeleye girişirse büyük olasılıkla ölecekti.
Peki Yıldız Çekirdeği Otu buna değer miydi?
Bir kez daha: Elbette ki hayır.
Bu eşsiz bir tesadüfi karşılaşma değildi; riskle ödül arasında dağlar kadar fark vardı. Risk, ödülden çok daha fazlaydı.
Üstelik işin Lin Feng için en kötü yanı, Wei İkizleri’nin bu durumu çok iyi okumasıydı.
Wei Yun ileri bir adım attı. Yüzünde sinsi bir sırıtış belirdi:
“Demek Yıldız Çekirdeği Otu’nu bulmuşsun, Lin Feng. Ne tesadüf ki biz de tam onu arıyorduk. Ne diyorsun kardeşim, Lin Feng’i zahmetinden ötürü ödüllendirelim mi?”
Wei Lei, kılıcını yavaşça kınından çekti. “Kesinlikle. Ona güzel bir mezar hazırlayabiliriz. Bu bitki bizim işimize daha çok yarar.”
Lin Feng geri çekildi ve sırtını kayaya yasladı.
(“Siktir! Bu lanet hırsız piçler!”) diye öfkeyle düşündü.
Şu anda Lin Feng büyük bir çıkmazdaydı. Her iki taraf da bu bitkinin Wei İkizleri’ne teslim edileceğini biliyordu.
Ama ortada büyük bir problem vardı.
Eğer Lin Feng bitkiyi usulca teslim ederse, bundan sonra Wei İkizleri ile her karşılaştığında her şeyini teslim etmek zorunda kalacaktı. Çünkü bir kez teslim olan, her zaman teslim olurdu.
Doğru zamanda doğru tepkiyi vermek, gerekirse bilerek ölüme yürümek çok önemliydi!
Çünkü insanlar düşene el uzatmaktansa ona tekme atmayı tercih ederdi. Ezileni desteklemek yerine daha fazla ezmeyi severlerdi.
Zorbalarla başınız belaya girdiğinde dayak yeseniz bile yüzünüzde acı, şüphe ya da korku olmamalıydı. Eğer bir kez bile korkunun kokusunu alırlarsa sizi asla rahat bırakmazlardı.
Eğer kesinlikle başa çıkamayacağınız bir durumdaysanız, gururla dayağınızı yiyip köşenize çekilmeliydiniz. Yanlış yerde akan bir damla gözyaşı, gelecekte kırk yıllık göz yaşının akmasına sebep olabilirdi.
Lin Feng şu anda ne olursa olsun sert bir tavır takınmak zorundaydı. Aksi halde bu olay Yükselen Gök Şehri’nin ücra köşelerinde yayılacak ve onun tüm geleceğini tehlikeye atacaktı.
Herkes onu kolayca zorbalık yapılabilecek biri olarak düşünecekti!
“Ben buldum, bu benim hakkım!” Lin Feng çenesini dikleştirdi, sesi titremedi. Hızla gardını aldı.
Wei Yun ileri atılarak kılıcını yıldırım gibi savurdu: “O zaman göster bana!”
Lin Feng zar zor yana kayarak saldırıyı atlattı. Aynı anda sağ elini kaldırıp Rüzgar Kesiği Tekniği'ni kullandı. Elinden ince, keskin bir rüzgar dalgası fırladı; havayı bıçak gibi yararak Wei Yun’a doğru ilerledi.
Wei Yun hızla geri sıçradı ve kılıcını çapraz tutarak saldırıyı savuşturdu. Gülümsemesi kaybolmuştu.
“Hıh! Biraz yetenekli olduğunu unutmuşum. Ama bu yeterli değil!”
Tam o anda Wei Lei Toprak Adımları Tekniği'yle Lin Feng’in arkasında belirdi: “Buna ne dersin?” diye sırıtarak kılıcını savurdu!
Lin Feng son anda eğilerek Wei Lei’nin saldırısından kaçındı, ancak kılıcın ucu omzunu sıyırdı. Acı bedenine hızla yayıldı, omzundan damlayan kan yere düştü.
Lin Feng dişlerini sıktı. Tek başına iki kişiye karşı direnmek zaten zordu, hele bir de kendisinden daha yüksek xiulian seviyesine sahip, mükemmel uyumla hareket eden tek yumurta ikizleri söz konusu olunca işler daha da zorlaşıyordu.
Wei Yun ve Wei Lei senkronize şekilde saldırıya devam ediyordu. Lin Feng geri çekilirken sürekli Rüzgar Kesiği Tekniği’ni kullanıyordu, fakat ikizlerin mükemmel uyumu onun manevralarını kesiyordu. Biri saldırırken diğerinin açıklarını kapatıyordu.
Sonunda Lin Feng gözleri öfkeyle parlayarak Yıldız Çekirdeği Otu'na yöneldi.
“Siktir!” Wei Lei hızla çiçeğe doğru atıldı. Eğer bu saldırı bitkiye isabet ederse ot tüm değerini kaybedecekti!
Tam o sırada Lin Feng fırsattan yararlandı. Hemen bir Rüzgar Kesiği Tekniği daha savurup Wei Lei’nin arkasını döndüğü anda saldırıya geçti.
Wei Yun küfrederek ileri atıldı ve Lin Feng'in saldırısını engelledi. Kaçışını keskin gözlerle izlerken içinden söylendi: (“Siktir, bu piç düşündüğümden daha yetenekli. Bizden düşük seviyede olmasına rağmen her şeyini ortaya koyarsa belki de birimizi öldürebilir…”)
Lin Feng fırsatı değerlendirmiş ve başarıyla kaçmıştı.
Ama Wei Lei neden arkasını dönmüştü? Lin Feng’in ona arkadan saldıracağını tahmin edemiyor muydu? Onun kaçacağını bilmiyor muydu?
Elbette ki biliyordu.
Bunu yapmasının üç temel nedeni vardı:
Birincisi, kardeşine olan sarsılmaz güveniydi. Wei Yun’un onu koruyacağını biliyordu.
İkincisi, ruhsal bitkiye zarar gelmesini engellemekti. Eğer Yıldız Çekirdeği Otu’nu ele geçiremezlerse bu mücadelenin ne anlamı kalırdı ki?
Üçüncüsü ise Lin Feng’e kaçış için bir bahane sunmaktı.
Bu hareketiyle Lin Feng, güçlü iki rakibe karşı mücadele etmiş ama teslim olmamıştı. Artık kaçmak için bir bahanesi vardı.
Bu, kazan-kazan bir durumdu.
Buna siyaset denirdi. Anlamsız görünen ama aslında fazlasıyla anlamlı bir durum.
Bazıları Wei İkizleri’nin başarısızlıkla anılacağını düşünebilirdi. Sonuçta daha yüksek seviyede olmalarına ve uyumlu hareket etmelerine rağmen Lin Feng’i tam anlamıyla yenememişlerdi.
Ama bu düşünce yanlıştı.
İnsanların çoğu böyle düşünmezdi. Wei İkizleri her ne kadar kötü şöhrete sahip olsalar da sonuçta Fazilet Yolu’nun kültivatörleriydi. Keyfi cinayet işlemek, erdemli bir kültivatör için kabul edilemezdi.
Üstelik Lin Feng’i öldürmeleri de riskliydi. Ya kaçmak için gizli bir tekniği varsa ve bu olayı duyurursa? Ya mesele büyürse?
Yanan bir kağıdı söndürmek kolaydı; elinizle buruşturup söndürebilirdiniz.
Ama kağıdı söndürmezseniz önce masa, sonra oda, sonra ev yanardı. İşte o zaman işler kızışırdı; artık bu olay kolayca saklanamazdı!
Ayrıca unutmamak gerekir ki Wei İkizleri başarıyla Lin Feng’i yaralamış ve hiç yaralanmadan mücadelenin başlamasına sebep olan hazineyi kapmışlardı.
Bunun karşılığında ise Lin Feng kendisinden daha güçlü iki kişiye karşı başarıyla savaşmış ve sadece küçük bir yarayla, başarılı bir şekilde bu kötü durumdan sıyrılmıştı. Ve de bunların üstüne tam olarak da soyulmuş sayılmazdı; çantası hala onunlaydı.
Yani bu, siyasette iki taraf içinde kazan-kazan durumu olarak değerlendirilebilirdi.
“Yemin ederim, bir gün bunu size ödeteceğim!” diye içinden geçirdi Lin Feng, Yükselen Gök Şehri’ne doğru tüm hızıyla koşarken…