Novels2Search

Bölüm 6 - Genç Kahraman

Jaksen, büyü yapan yaşıtlarını izledikçe şaşkınlığa kapılıyordu. Her gördüğü büyü, gerçek olamayacak kadar inanılmaz görünüyordu. Fakat bir şekilde bunu reddetmek istiyordu; belki de bu, alışık olduğu dünyadan kopmuş olmanın verdiği bir tepkiydi.

Bir süre sonra beyaz cübbeli, gözlüklü bir adam salonun kapısından içeri girdi ve doğrudan Jaksen'e doğru ilerledi. Soğuk bir ifadeyle eğilerek, "Kule Üstadı sizi bekliyor," dedi. Adamın sesi net ve duygusuzdu.

Jaksen, adamı baştan aşağı süzdü. Siyah gözleri ve omuzlarına kadar uzanan saçlarıyla bu kişi, daha önce karşılaştığı hiç kimseye benzemiyordu. "Diğerlerinden farklı," diye düşündü içinden.

Bu adamın diğer herkesin aksine neden bu kadar soğuk olduğunu anlamaya çalışırken, bir an tereddüt etti. Fakat Ogmios'la konuşma vaktinin geldiğini biliyordu. "Pekâlâ, vakti gelmişti. Lütfen, gidelim," diyerek gözlerini son bir kez büyü yapan gençlere çevirdi. Onların arasında kendisini hayal etmeye çalıştı. "Acaba ben de böyle şeyler yapabilir miyim?" diye düşündü. Ancak düşüncelerini bir kenara bırakıp harekete geçti.

Gözlüklü adamın yanına giderek beraber yürümeye başladılar. Rona isimli kız da arkalarından geliyordu. İlginç bir şekilde bu adam geldikten sonra hiç konuşmamıştı.

Muhtemelen bu adam oldukça üst seviye biriydi. Rona kendisinin bir çırak olduğunu söylemişti, belki de bu adam bir ustadır. Onunla konuşmalı mıyım? Belki ona büyü hakkında birkaç soru sorabilirim. Açıkçası ben de denemek istiyorum, herkes büyü kullanabilir mi merak ediyorum. Önce ismini sorarak başlayalım.

Gözlüklü adamın yanına yürüyerek ekledi, "Bu arada, isminizi öğrenemedim. Kabalığım için kusura bakmayın."

Adam duraksamadan yanıtladı, "Bana Devon diyebilirsiniz."

"Memnun oldum, Bay Devon. Sanırım siz de bir büyücüsünüz?" diye devam etti Jaksen.

Devon, soğukkanlılığını hiç bozmadan, "Evet, öyleyim," dedi.

"Herkes büyü kullanabilir mi?"

"Hayır," diye kısa bir yanıt verdi Devon.

"Peki ya ben? Ben büyü kullanabilir miyim?" diye sordu Jaksen merakla.

Devon bu kez duraksayarak Jaksen'e baktı. Bir anlık sessizlikten sonra, "Mümkün olmalı," dedi ve yürümeye devam etti.

Jaksen, Devon'un soğuk ama bir o kadar etkileyici tavrına şaşırmıştı. Devon, pek çok insanın aksine gereksiz konuşmuyor, doğrudan işini yapıyordu. Bu kadar ketum biriyle konuşmak zordu ama bir şekilde onu anlamaya başlamıştı. Han da çalıştığı sıralarda her türden insanla karşılaşmıştı. İnsanları gözlemleme ve anlama konusunda kendine güveniyordu.

Yüksek katlara doğru merdivenleri çıkarken, Jaksen merakla çevresine bakıyordu. Devon önde, Rona ise arkalarında sessizce ilerliyordu. Kızın neşesini kaybetmiş gibi görünmesi dikkatini çekti, fakat bir şey demedi.

Bir süre sonra Devon merdiven de durmuş ve kat girişinden devam edeceklerini söylemişti. Kat girişinin yanında duvara kazınmış şekilde 20 sayısı yazılıydı. Bu 20. Katta oldukları anlamına mı geliyordu şimdi? Rona'nın dediğine göre Devon gelene kadar 11. Kattaydılar. Yani 9 kat mı çıkmışlardı? Sanırım burası gerçekten de 22 katlı, düşündüğümden çok daha büyük. Jaksen bulundukları katı inceledi. Burası bir koridordu, koridorun her iki tarafında da kapılar vardı. Koridorun sonun da ise başka bir kapı daha vardı. Koridorun sonundaki kapıyla beraber toplamda 7 kapı bulunuyordu. Oldukça uzun bir koridordu. Ancak oldukça da genişti. Muhtemelen yan yana 7-8 kişi rahat yürüyebilirdi. Burasının kule olduğunu söylemişlerdi ancak bildiği kadarıyla kuleler küçük ve dar olurdu, burası bildiklerinin aksine oldukça genişti. Bir süre daha yürüdükten sonra koridorun sonundaki kapıya vardılar. Devon kendilerine kapıyı işaret ederek ''Burası Kule Üstadı Ogmios'un odası, maalesef size buraya kadar eşlik edebilirim. Lütfen devam edin.'' Bakışlarını Jaksenin yanındaki genç kıza çevirerek ''Rona, Kahramana rehberlik et.'' dedi ve oradan ayrıldı. Yan tarafta bulunan kendilerine yakın olan bir kapıdan içeriye girdi.

Rona, Jaksen'e dönerek nazik bir şekilde kapıyı çaldı. Kapı kendiliğinden açıldı. Jaksen içeri adım attığında ilk dikkatini çeken şey, geniş cam duvarın ardındaki muhteşem manzara oldu. Sanki bir ressamın elinden çıkmış bir tablo gibi, masmavi gökyüzü ve devasa bir şehir gözler önüne seriliyordu. Camın önüne yürüyerek hayranlıkla dışarıyı izlemeye başladı. "Gerçekten inanılmaz," dedi kendi kendine. Gerçekten hiç daha önce böyle bir şehir görmemişti. Eğer şehrin surları çok yüksek olmasaydı neredeyse şehrin sonunu göremeyecekti. Surlar bu mesafeden bile bu kadar büyük gözüküyorsa, yakından bakınca gerçekten devasa olmalı. Bu şehir gerçekten de tanrısal duruyordu. Burayı insanlar mı yapmış diye düşündü. Belki de büyü ile yapmışlardır.

Bu sırada Ogmios'un sesi duyuldu. "Manzara hoşunuza gitti sanırım."

Girişin karşısı manzaraya açılırken, oda sol ve sağ tarafa doğru genişliyordu. Sağ tarafta bir başka kapı vardı. oda'nın sol tarafa genişleyen tarafında ise yine sol duvarda kitaplıklar, oturaklar ve çeşitli süs eşyaları bulunuyordu sağ tarafında ise cam duvar odanın sonuna doğru uzuyordu. Odanın sonun da ise bir çalışma masasında ayakta duran Ogmios bekliyordu.

''Oldukça güzel. Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Bu şehirde kaç kişi yaşıyor? Ayrıca bu şehri de mi büyüyle inşa ettiniz? Gerçekten bu kadar büyük surları yapmak insan işi değil gibi duruyor. Benim dünyamda bildiğim kadarıyla surlar en fazla 20 metre olur. Bu surlar kaç metre?'' Jaksen konuşurken manzaraya bakıyordu. Ogmios'a biraz baksa da tekrar manzaraya bakmaktan kendini alamıyordu. Bu manzara karşısında kendini gerçekten de başka bir dünyada hissetti.

Ogmios genç kahramanın bu kadar heyecanlı bir şekilde sorular sormasını eğlenceli buldu.

Hafif bir tebessümle cevap verdi ''Burası Helios şehri, İnsanlığın Feneri olan kutsal şehirdir. Ayrıca benim de doğduğum şehir. Burası benim evim. Nüfusu 1 milyondan fazla insan ile kıtadaki en büyük şehirdir. Şehir surları 50 metreyi aşar. Surlar antik zamanlarda Helios İmparatorluğunun altın çağında ilk imparator Helian tarafından inşa edilmiştir. Ve elbette ki büyü yardımıyla inşa edildi. Oldukça muhteşem değil mi?'' Ogmios sözünü bitirince yüzünde bir gurur ifadesi belirdi. Gerçekten de bu şehirle gurur duyuyordu. Burası onun eviydi, burayı korumak için yapabileceği her şeyi yapacaktı.

''Gerçekten de muhteşem. Daha önce hiç böyle bir şehir olabileceğini bilmezdim. Burası devasa. Sanki tanrıların ikamet ettiği bir şehir gibi. Benim dünyam da Yunan adı verilen bir millet var, onlar bir zamanlar Olimpos tanrılarına tapardı. Annem bana olimposun hep devasa bir şehir olduğunu, bir dağın tepesinden tüm dünyaya hükmettiğini anlatırdı. Bu şehre bakmak nedense bana bu eski hikâyeyi anımsattı. Annem vefat etmeden önce bana hep çeşitli mitolojilerden bahsederdi.'' Jaksen annesine büyük bir özlemle doldu.

Bunu duyan yaşlı büyücü bir nebze etkilendi. ''Genç kahramanın dünyasından bir mitoloji demek? Hmm, başka bir dünyanın mitolojileri gerçekten de ilgimi çekti ancak maalesef bunun için vaktimiz yok, genç kahraman.'' Ogmios gerçekten de başka bir dünyanın mitolojilerini dinlemeyi istiyordu ancak önceliklerini karıştıramazdı. Bu kahramanın gücüyle beraber, imparatorluğu kurtarabilirdi. Daha sonra çeşitli mitolojik hikayeler dinlemeye vakti olacaktı.

This story originates from Royal Road. Ensure the author gets the support they deserve by reading it there.

Rona Kule üstadının arkasına geçerek beklemeye koyuldu. O sırada Ogmios kendisine bakarak tekrar konuştu.

''Lütfen otur, genç kahraman.'' Kule üstadı masanın önündeki sandalyeyi işaret etti. Çocuk pek tereddüt etmeden hemen oturdu ve yaşlı büyücüden önce lafa girdi. ''İhtiyar, beni gerçekten de evime gönderebilirsin değil mi?'' Bir şekilde emin olması lazımdı, evine gitmesi gerekiyordu. Orada yapması gereken işler vardı. Babasını gömmeliydi, babasının cenazesini düzenlemeli, annesinin hatırası olan Han'ı tamir etmeli ve babasının uğruna çok çabaladığı hayalini gerçekleştirip şehirde yeni bir şube açmalıydı. Daha sonra Lena ile orada okula gitmek için çalışabilirdi. Dahası Lena'yı yalnız bırakmıştı. Ailesinden geriye bir o kalmıştı. Burada daha fazla oyalanamazdı, bir an önce geri dönmeliydi.

Ogmios, çocuğun yüzündeki duygu değişimlerinin ardından iradesini geri kazanarak kendisine sert bir şekilde bakmasını izledi. Bu genç oldukça ilginçti. Başka bir dünyada, bilinmeyen bir yerde, bilinmeyen güçlere sahip birine bile oldukça dik başlı davranabiliyordu. Gerçekten çok mu cesurdu yoksa korkacak bir şeyi yok muydu? Ya da belki de kaybetmekten korktuğu çok şey vardı ki koşullar onu böyle korkusuz olmaya itiyordu. Cevap her ne olursa olsun, bu çocuk gerçekten etkileyiciydi. Düşüncelerini toparladıktan sonra cevap verdi.

''Daha önce de söylediğim gibi, seni geri gönderebileceğim bir büyü mevcut. Ancak bu büyü daha önce hiç yapılmadı. Sizi bu dünyaya çağırmak için kullandığımız büyü biz insanlara ait değil. Bir başka insansı ırk olan Elf'lere ait. Bu büyüyü ilk kez kullandık. Bu yüzden bize biraz zaman verirseniz sizi geri göndermek için elimizden geleni yapacağız.'' Ogmios çocuğu yatıştırmak için elinden geleni yaptı ancak daha fazla oyalanamazdı, imparatorla görüşmesi gerekiyordu, çağırma büyüsünden sonra kadim sözleşmenin onaylama işlemleri en az 2 saat sürecekti ki imparatoru bu kadar bekletmek bile kabul edilemezdi.

Jaksen aldığı cevaptan pek memnun değildi. Öncesinde geri gönderebileceğini söylerken şimdi elimizden geleni yapacağız deniyordu. Ancak elinden de bir şey gelmiyordu, ne yapabilirdi ki? Şimdilik dediklerini yapmak dışında elinden gelen bir şey yoktu.

''Pekâlâ, dediğiniz gibi olsun.'' Yaşlı adamı incelese de pek bir şey anlayamıyordu. Ondan gelen tuhaf bir şeyler hissediyordu, içgüdüleri bu kişinin tehlikeli olduğunu söylüyordu ancak ilk kez böyle bir şey hissediyordu. Hatta dikkatli bakınca adamın vücudundan bir çeşit buhar gibi şeyler çıktığına bile yemin edebilirdi.

''O halde önce çağırma büyüsünün sözleşmesini halledelim, sonrasında sorularınız varsa onları cevaplarım. Ancak sözleşme işleminden sonra vakit kaybetmeden imparatorla görüşmeye gitmemiz lazım. İmparator genç kahramanı görmek istiyor.''

''İmparator mu?'' gerçekten de böyle bir figür benim gibi birini görmek mi istiyor? Daha önce hiç asil görmemiştim. Üstelik onu görmek isteyen kişi sıradan bir asil değil, hatta bir kral bile değil, krallardan bile daha üstün olan İmparator onu görmek istiyordu. Kendi dünyasında o sadece küçük bir krallığa mensuptu. Büyük bir imparatorluğun bölgede sürekli krallıkları ele geçirdiğini duyuyordu ancak o zamanlar hiç bunun üzerine düşünmemişti. Böyle bir şehre hükmeden bir imparator, ne kadar güçlü olurdu? Kendi dünyamdaki en büyük şehir hangisiydi acaba? Gelen gezginler bana hep Roma'dan, Konstantinopolis'den bahsederlerdi. Ancak onların nüfusları bile yarım milyon kadardı. Bu şehir ise sadece tek başına 1 milyondan fazla insana sahipti.

Çocuğun tedirginliğini gören Ogmios bir nebze rahatladı. Çocuk anladığı kadarıyla kendi gücünün farkında değildi. Üstelik zeki ve iradesi sağlamdı. Duruma çabuk uyum sağlasa da o daha çok gençti. Tecrübesizdi ve dış dünyayı bilmiyordu. Gücü ve dik başlılığı yüzünden onun kontrol edilemez bir canavar olduğunu düşünmüştü ancak şimdi tereddütünü görünce onun aslında oldukça kırılgan olduğunu fark etti.

''Merak etme, İmparatorumuz oldukça cömert ve nazik bir şahsiyettir. Bırakın ülkemizi, daha önce hiçbir insanoğlu bir kahraman çağıramadı. Bu sebeple bu büyük başarımız İmparator tarafından ödüllendirilecek. Ayrıca sizi, yani kahramanı da merak ediyor. İmparatorluktaki pek çok asilden daha yüksek bir otoriteye sahip olacağını söyleyebilirim, genç kahraman.''

Jaksen şaşırarak ''Asillerden daha yüksek bir otorite mi?'' diye sordu.

''Hahaha, elbette, imparatorluğun kurtarıcısı olarak çağrılmış bir kahraman, nasıl olurda o soylularla kıyaslanabilir.'' dedi keyifle ancak zaman kaybetmek istemiyordu. "Genç kahraman, şimdi sözleşme işlemine geçelim. Bu dünyaya tamamen uyum sağlamanız için bu gerekli." Masanın çekmecesinden parlak deniz mavisi yumruk büyüklüğünde bir kristal çıkardı.

''Bu dünya kristali. Çağırma büyüleri yaygın bir büyüdür, genelde akılsız canavarlar çağırılır. Akıllı ruhani varlıklarında çağırıldığı olur. Ancak herkes senin gibi akıllı fiziksel bir varlık çağırmak ister. Elbette bu imkansızdı çünkü dünya yasalarına aykırı olduğu için çağrılan varlıkla en fazla birkaç gün hayatta kalabiliyordu.'' Bahsettiği şeylerin hiçbiri çocuğun şuan anlayabileceği şeyler olmadığını biliyordu ancak bunu pek umursamıyordu. Çünkü kendisi daha çok heyecanlıydı, böyle bir büyüye şahit olmayı geç, büyünün kontrolünü üstlenmişti. Daha önce hangi insan böyle bir başarı elde edebilmişti ki? Tüm insanlık içerisinde kendi seviyesin de dört kişi daha vardı ancak kahraman çağırmasıyla beraber artık o yaşlı bunakları geçtiğini hissede biliyordu. Elindeki kristal ise gerçek bir tanrı hazinesiydi. Bir dünya kristali. Böyle bir şeye sahip olmak onu gerçekten elinde tutmak anlatılamayacak kadar muhteşem bir histi. Elf tanrısının bizzat kendi manası ile yarattığı bir kristal. Bunu kendi halkı olan Elf'leri kurtarmak için yaratmıştı ancak gel gör ki en sonunda insanoğlunu kurtarmak için kullanılıyordu. Ne kadar ironik.

''Bu dünya kristali bir tanrı tarafından yaratıldı. Dünyanın çekirdeğinden yapıldı. Eğer mananı içine aktarırsan, manan bu kristal aracılığı ile dünyanın çekirdeğine karışacak ve böylece bu dünyaya uyum sağlamış olacaksın.''

Kule Ustasının sözünü bitirmesiyle beraber çocuğun kafası daha da fazla karışmıştı. Mana neydi? Bir tanrı tarafından yaratılan kristal mi? ''N-ne demek tanrı tarafından? Gerçek bir tanrı tarafından mı yaratıldı?'' Jaksen tereddütle sordu.

''Hahaha, evet, tarafından. Bu elimdeki kristal, gerçek bir tanrı tarafından yaratıldı. Ne kadar muhteşem değil mi? Bu his gerçekten paha biçilemez. Her neyse, şimdi sana mananı nasıl aktarman gerektiğini anlatacağım.'' Ogmios koltuğundan kalkarak kafası karışık gencin yanına yürüdü. Kristali genç adama uzatarak ''Kristali iki elinle tut, tuttuktan sonra tuhaf bir güç hissedeceksin. Daha sonra odaklanabildiğin kadar odaklan ve o gücü bastırmaya çalış. Vücudun buna uyum sağlayarak o gücü bastırmak için mananı harekete geçirecek. Şu an mananı isteyerek kontrol edemediğin için bu durumu içgüdülerine bırakmak zorundayız. İçgüdüsel olarak manan seni koruyacak.''

Jaksen, yaşlı adamın dediğini yapmayı denedi ve kristali iki eliyle tuttu. Bir anda tüm vücudu hareketsiz kesildi. Kristalden vücuduna büyük bir şok dalgası akmaya başladı. Bir süre sonra karanlık bir boşlukta kendini süzülürken buldu. Etrafına bakınsa da zifiri karanlık haricinde pek bir gözükmüyordu. Bir süre daha geçtikten sonra uzakta bir ışık fark etti.

Bu da ne? Orada birisimi var. Bir çeşit silüet gördüğüme eminim. Yaklaştıkça ışık uzaklaşsa da silüet daha belirgin oluyordu. Silüet'in bulanıklığı gittikçe azalırken nihayetin de beyaz saçlı bir kadının figürü belirdi. Kadının bana baktığına eminim ama hiçbir şey hissedemiyorum.

''Sen de kimsin? Burası neresi?''

Ne yapmam lazım. O lanet olası ihtiyar bana burada biriyle karşılaşacağımı söylemedi.

''Hey! Seni Ogmios mu gönderdi?''

Figür gülümseyerek kendisine yaklaşmaya başladı. O sırada kadının kulakları dikkatimi çekti, büyüktü. Gerçekten büyük, uzun bir kulaktı. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? Bir insanın kulağı bu kadar uzun olamaz. Yoksa bu kadın bir cadı mıydı? Kadına daha dikkatli baktı, gerçekten de çok güzeldi. Gördüğü en güzel kadın olabilirdi. Bembeyaz cildi bir güneş gibi parlıyordu. Zümrüt gibi parlayan gözleri, gümüşi saçlarıyla beraber oldukça güzel gözüküyordu. Bu kişi gerçek bir insan mı?

''Ş-şey, siz kimsiniz?''

Kadın sorularına cevap vermese de nihayetin de tam önüne gelince durdu.

''Hoş geldin, kahramanım. Seni kabul ediyorum. Şimdi git. Yapman gerekeni yap. Ama ondan uzak dur. O senin düşmanın değil. Onu kışkırtma.'' Kadın konuştukça solmaya başladı. Kimden bahsettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ne yapacağımı bilmiyorum.

''Ben, kimden bahsettiğini bilmiyorum, lütfen, ben buraya ait değilim. Kimsin sen, bana yardım et''

Ne kadar yalvarsa da nafileydi. Önündeki figür tamamen solarak kayboldu. Ancak uzaklardan bir ses duydu.

''O sana yol gösterecek.''

''Kim? O Kim?''

Jaksen beklese de bir cevap alamadı. Bir süre sonra karanlık dağılarak kendisini tekrar Ogmios'un odasın da buldu. Ogmios aynı şekilde karşısın da duruyordu ve kendisi de kristali tutuyordu. Ne oldu az önce? O da kimdi? Ne kadar düşünürse düşünsün anlam veremiyordu.

''Hoş geldin, kahraman. Artık sözleşme tamamlandı. Şimdi, İmparatorun yanına gidebiliriz.'' Ogmios'un konuşmasıyla düşünceleri dağıldı.

Neler oluyor burada?