Novels2Search
Agares'in Çocuğu - The Child of Agares [Türkçe-Turkish]
Bölüm 1 - Galland İmparatorluğu, Beyaz Büyü Kulesi

Bölüm 1 - Galland İmparatorluğu, Beyaz Büyü Kulesi

Gallant İmparatorluğu, Beyaz Büyü Kulesi

''Bu... O mu?''

Az önceye kadar büyü ilahileri ile yankılanan geniş salon şimdi çok sessizdi. Bu sessizliği bozan ise beyaz cübbeli yaşlı bir adamın boğuk, hırıltılı sesi oldu.

Yaşlı adam sanki konuştuğunun farkında değildi. Ancak o farkında olmadan söylediği bu sözler, salondaki herkesi farklı duygulara sürüklemişti. Çeşitli şok ifadeleri, merak dolu bakışlar ve endişe içinde fısıldaşan sesler salonu doldurdu.

Yaşlı adam kendi sesini duyarak irkilmiş ve çevresine bakınmaya başlamıştı, gözleri tüm salonu süzüyordu. Oldukça büyük bir salondu ve kendi gibi sersemlemiş pek çok insan bulunuyordu.

Yaşlı adam irkilip kendi sesini duyduktan sonra etrafına bakmaya başladı. Bakışları, büyük beyaz mermerlerden oluşan yuvarlak salonda geziniyordu. Salonun üç tarafı, üst üste sıralanmış tribünlerle çevriliydi. Tribünlerin zirvesine kadar uzanan merdivenlerin tepe noktasında, bir devin bile geçebileceği kadar büyük ve ihtişamlı bir kapı vardı. Merdivenlerin tam ortasındaki düz alanın üzerinde ise mermerden yapılmış bir kürsü yer alıyordu.

Salon, bir amfitiyatroyu andırıyordu. Gözlerin odak noktası, merkezde cam duvarlarla kaplı yuvarlak bir odadaydı. Bu odanın zeminini antik bir büyü çemberi kaplıyordu; karmaşık ve detaylı rünlerle dolu bu çember, az önce gerçekleşmiş bir ritüelin etkisiyle ametist ve altın renkli ışıklar saçıyordu.

Normalde büyü halkası zeminle aynı tondaydı, ancak şu an mor ışıltılarla parıldıyor ve etrafa büyük bir baskı yayıyordu. Bu baskının çoğu, cam duvarlara kazınmış rünlerle bastırılmıştı; yine de tamamen engellenemiyordu.

Cam odanın içerisinden dışarıya doğru yayılan mor ve altın ışıklar etrafına büyük bir baskı yayıyordu. Ancak bu baskının çoğu cam duvarlara kazınmış olan çeşitli rün'ler tarafından engelleniyordu. Yine de mühür rün'lerine rağmen ağır baskı tamamen engellenemiyordu.

Tribünlerde bulunan beyaz cübbeli insanlar, bu antik büyü ilahisini okumak için burada bulunan büyücülerdi. Yüzlerce büyücü, hem çemberin yoğun mana baskısına dayanıyor hem de cam odanın merkezindeki kişiyi dikkatle izliyordu.

Bilinene göre bu büyü 200 yıldır kullanılmıyordu. Ayrıca şuan da bu büyüyü belki de 1000 yıl sonra kullanan ilk insanlardı. Çünkü bu büyü Elf'lere aitti ve 200 yıl önce de elfler tarafından kullanılmıştı. O yüzden insanlar içten içe endişe ve heyecan arasında bir karmaşa yaşıyorlardı.

Meraklı gözlerle çemberin ortasında ki kişiye heyecanla bakanların yanı sıra ona endişeyle bakanlarda vardı. Tribünde ki insanların çoğu sadece kendilerine ezberletilen büyü ilahisini okumuştu, açıkçası bunun başarılı olacağını düşünmüyorlardı çünkü yüzyıllardır bu büyüyü kimse başaramamıştı.

Bu büyü, en son yüzyıllar önce yapılmış olsa bile, antik büyünün kendisi bundan çok daha eskiydi ve tarihi binlerce yıl öncesine dayanıyordu. Böyle bir büyüye herkes şahit olamazdı, bu sebeple tribünlerde ki cübbeli insanlar büyük bir heyecan ve merak içerisindeydi.

Ancak, bu heyecanları büyü bittikten sonra endişe ve korkuya dönüşmüştü. Karmaşık duygular içerisin de ki tüm büyücülerin gözü, mühürlü odanın içerisin de ki tek bir kişinin üzerindeydi.

Tüm bu olayların dışında, ametist ışıklar saçan rünlerle dolu cam duvarların ardında, zemine yaklaşık 10 insanın rahatça sığabileceği kadar geniş, devasa şekillerle dolu, çoğu büyücünün anlayamayacağı derece de detaylı ve karmaşık rünler ile dolu antik bir büyü çemberi vardı.

Çember az önce yapılan antik büyü yüzünden hala altın sarısı ve ametist karışımı mana yayıyordu ve zaman geçtikçe kararsızca soluklaşıyordu. Çemberin ortasın da ise, cam duvardaki mühür rün'lerini sarsacak kadar yoğun ve baskılayıcı bir altın mana yayan, sarışın bir çocuk vardı.

Tribünlerdeki herkesin gözü, dizlerinin üstüne çökmüş, şok içerisin de ellerine bakan sarışın çocuğun üzerindeydi.

Büyücülerin her biri karmaşık duygular içerisindeydi. Bu büyüye şahit olmanın heyecanı, gurur ve endişe. Aynı zaman da büyü bittikten sonra manası tükenip bayılanlar ve çocuğun yaydığı o muazzam baskıyı hissedenlerin yaşadığı korku. Her birinin hissettikleri ve yaşadıkları duygu karmaşası müthişti.

Ne yapacaklarını bilmiyorlardı ve böyle bilinmezliklerin karşısında yapabilecekleri tek şeyi yaptılar, düşüncelerini dışa vurmaya başladılar. Büyü bittikten sonra sessizliğe gömülen geniş salon şimdi yaşlı insanların endişeli sesleri ile yankılanıyordu.

''Başar...dık mı?''

''O, bir çocuk.. değil mi?

''Zaten çocuk olması gerekmiyor mu?''

''M-man..am.. bi..t-'' Diğer büyücülerin hararetli tartışmalarının arasında manasını tüketen yaşlı bir büyücü asasına sarılarak yere düştü.

''Büyü başarısız mı oldu yoksa?'' diyen yaşlı büyücü, asasını sıkıca tutmuş vaziyette başını giriş tarafında ki merdiven basamaklarının ortasın da bulunan kürsüye çevirdi.

Bu kürsü de sakalını sıvazlayarak mühürlü odanın ardında bulunan çocuğa bakan bir başka yaşlı büyücü duruyordu. Cübbesi diğerleri gibi beyaz olsa da, yakası ve kolları çeşitli parlak ve renkli taşlarla süslenmişti. Büyünün başarısız olma fikrini belirten büyücüden sonra çoğu büyücünün gözü, kürsü de sakalını sıvazlayan adama kaymıştı. Bu adam Beyaz Büyü kulesinin Üstadı ve 8. Seviye Büyücüydü.

''Kule üstadı bir şey demediğine göre sanırım başarılı olduk!'' diye kendi fikrini belirtti başka bir büyücü, kule üstadına bakarak.

''Mana yoğunluğu çok fazla, bence bir şeyler doğru değil!'' Orta yaşlı gibi duran kadın büyücü de kendi düşüncelerini söyledi. Genç yaşına rağmen bu büyü için davet edilmesi onun için büyük bir onurdu. Bunu hak edecek kadar da yetenekliydi.

''Aptal, çağırma büyüsü en son 200 yıl önce yapıldı, neyin doğru neyin yanlış olduğuna kimse tam olarak hâkim değil.'' Bir başka yaşlı büyücü gözlerin de ki tiksinme ifadesiyle az önce konuşan kadın büyücüye bakarak konuştu.

Kadın büyücü ise onu görmezden gelerek mühürlü odayı gözden geçiriyordu.

Meraklarını dile getiren büyücüler, birbirlerine laf atmaları haricinde hiçbir şekilde sorularına cevap bulamıyorlardı.

Tüm bu karmaşanın arasın da havadaki gerginliği ve çevresin de ki konuşan insanları fark edemeyecek kadar şoka uğramış olan sarışın çocuk, gözleri sonuna kadar açılmış vaziyette, sanki az önce kollarında olan bir şeyi kaybetmiş gibi etrafına bakınırken bir yandan eliyle vücudunu kontrol ediyordu.

Bir süre sonra diğer elinde sızlayan, kendi kanından oluşmuş ᛝ şeklinde ki damgaya bakmaya başladı.

Damga, sanki sıcak bir demirle yeni basılmış gibiydi ve bu elinin yanmasına sebep oluyordu. Ancak yaşadığı şoktan mıdır bilinmez acıyı hissetmiyordu...

''N-Nasıl... N-Neler Oluyor?'' çocuk konuşmak için kendini biraz zorlamıştı. Boğazı kuruydu ve dudakları ise çatlamıştı. Gözleri karıncalanan elinin üzerindeydi.

''E-e-elim... bu n- '' Nefesi cümlesini bitirmeye yetmedi. Çocuk durumu kavrayamayacak kadar şokta olmasına rağmen, elinde bulunan damga izinin sızlaması, az da olsa onu kendine getiriyordu.

Bu sırada, Kürsü de duran çeşitli element kristalleri ile süslü beyaz cübbesinin içerisin de uzun gri sakalını sıvazlayan kule üstadı, büyü çemberinin ortasın da yere çökmüş, yaşadığı şokun etkisiyle mırıldanan ve neler olduğunu anlayamayan sarışın genci pür dikkat izliyordu. Büyük bir heyecan ve kafasını karıştıran endişe verici düşünceler içerisindeydi.

Yaşlı adam düşüncelere dalmış vaziyetteyken, yanına yaklaşan genç çırağının ona seslendiğini biraz geç fark etti.

''-stadı?''

''Kule Üstadı?''

If you discover this tale on Amazon, be aware that it has been stolen. Please report the violation.

Kule üstadı olan yaşlı adam, çırağının kendine seslendiğini fark edince düşüncelerinden sıyrılıp kendine gelebilmeyi başardı.

''N-ne öhm. Evet, Rona, seni dinliyorum?'' Kule üstadı, düşüncelerini belli etmeden genç çırağına bakarak konuştu.

Genç bir çırak olan Rona, Ustasının nihayet kendisine gelmesiyle rahatlamıştı. Yapılan antik çağırma büyüsüne şahit olan birkaç çıraktan biriydi. Böylesine muhteşem bir büyüyü görmek herkese nasip olmazdı. Bu büyü 200 yıldır ilk defa yapılıyordu ve bu yüzden yazıtlarda belirtilenler dışında herhangi bir yan etkisi veya olumsuz etkileri olup olmadığı bilinmiyordu. Bu sebeple büyünün ana kontrolcüsü olan ustasının bir çeşit geri tepme veya yan etkiye maruz kalmasından endişelenmişti. Genç çırak ustasının kendisine gelmesiyle endişelerini dile getirdi.

''U-usta! iyi misiniz? Bir an hipnoz edilmiş gibiydiniz, size seslenmeme rağmen beni duymadınız... endişelenmeye başlamıştım. Şifacıları çağırmamı ister misiniz?'' Endişeli bir ifadeyle ustasına bakıyordu.

Kule üstadı hafif bir tebessüm ile elini çırağının başına koyarak konuşmaya devam etti.

''Hmm.. Endişelendiğin için teşekkürler küçük çırağım, ancak bir şeyim yok. Ben iyiyim, endişelenme.'' Yüzünde tatminkar bir ifade olan kule üstadı başını tekrar mühürlü odaya çevirdi.

O sırada salona giren tam vücut zırhlı bir kadın ve birkaç şövalye merdivenlerin başında durmuştu. Gözleri tüm salonu süzüyordu. Kadın önce mühürlü odaya bakmış, sonra merdivenlerin ortasında ki kürsü de, beyaz cübbeli genç bir kadınla konuşan kule üstadına bakarak yanında ki şövalyelere ''Burada bekleyin.'' Diyerek kürsüye doğru basamaklardan indi. Kule üstadına yaklaşır yaklaşmaz ise söze girdi.

''Ogmios, neler oluyor?'' Zırhlı kadın gözlerini cam odadaki çocuğa çevirerek sordu ''Bu çocuk... gerçekten çağırılan kahraman mı?'' diye sordu.

Kule Üstadı Ogmios, elini çırağının başından çekerek arkasında kendisine seslenen kadına döndü. Ogmios daha salona girmeden onları fark etmişti, her adımlarında zırhlarının çıkardığı ses tüm salonda yankılanıyordu, bu sebeple tüm dikkatleri üzerlerine çekmişlerdi. Zırh içerisin de ki kadına bakan Ogmios, kadının sorusuna cevap vermeden önce onu süzmeye başladı.

Uzun kırmızı örgülü saçları, mavi ve altın desenlerle işlenmiş zırhının arasından dikkat çekiyordu. Tek bir kırışıklık bile olmayan beyaz parlak cildinin göze çarptığı güzel yüzü zırhın için de çok küçük gözüküyordu. Küçük yüzüne rağmen, bir safir gibi parlayan büyük mavi gözlere sahipti. Kırmızı örgü saçlarıyla safir gibi gözleri büyük bir ahenk içerisindeydi ve bu kadını daha da çekici yapıyordu.

Bu kadın son 30 yıldır hiç değişmemişti. Şu an 50'lili yaşlarının sonun da olmalıydı.

İmparatorluğun baş şövalyesi ve en güçlü sütunlarından biri, İmparatorluk şövalyelerinin kaptanı aynı zaman da 40 yıllık arkadaşı ve başının belası olan, Morgana le Fay'dı.

''Oh, geldin mi Ana, nasılsın, bugün de çok güzel gözüküyorsun.'' Ogmios, gözleri bayram etmiş gibi Morgana'ya bakıyordu.

Morgan'a ise, eski dostunun yılışık iltifatından iğrenmiş ve bu ifadesini gizleme zahmetinde bulunmamıştı. Ogmios her fırsatta kendisine iltifat eder, olur olmadık yerlerde flört etmeye başlardı. Morgana'nın şuan çok daha acil işleri olduğu için onu umursamayarak devam etti.

''Ogmios, orada gördüğüm çocuğun, çağırılan Kahraman olup olmadığını bilmem lazım. Büyü başarılı oldu mu? Kuleden çıkan ışığı ve sarsıntıyı tüm başkent gördü! Biliyorsun ki pek fazla vaktimiz yok, Bir an önce kendine gel. Yoksa...!'' Morgana, sözünü bitirmeden elini yumruk yaparak Kule Üstadı Ogmiosa göstermişti. Ogmios, Morgana'nın küçük ellerine tam uyan zarif ince zırhlı bir eldiven ile yaptığı yumruğa uzunca bir süre bakarak istenmeyen birkaç anıyı hatırladı.

''Hmph. Bu sinirle bakire olmaktan kurtulamayacaksın benim küçük Ana'm.'' Diyerek ofladı Ogmios ve merdivenlerden aşağı inerek yaklaşık 10 adım ilerisinde, mühürlü cam duvarların yanında bulunan masaya doğru ilerleyerek, masadaki birkaç antik yazıta ve kayıtlara göz gezdirdi. Bir süre sonra boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.

''Hmm, evet. Açık olmak gerekirse, bu kayıtlara ve çemberin üzerin de oturan canlı kanıta bakarak büyünün başarılı olduğu aşikâr. Hatta söylemeliyim ki beklediğimizden çok daha başarılı olması oldukça muhtemel.'' Ogmios bunları söylerken istemsizce sakalını sıvazlamaya başlamıştı. Gözleri tekrardan mühürlü odada ki çocukla buluşmuştu.

Ogmios, bir yandan konuşurken diğer yandan masada bulunan birkaç antik büyü kaydını ve kendi tuttuğu raporları Morgana'ya gösteriyordu.

''Büyü esnasın da her şey kayıtlarda belirtilene göre ilerledi, ancak büyünün tepkimeleri ve mana yoğunluğu kayıtlar da yazıldığı gibi sonuçlanmadı, bu sebeple büyünün başarı oranını arttırmak ve istenmeyen etkileri engellemek için büyü çemberine aktarılan mana miktarını düşürdük. Ancak büyü sona ermeden önce, çağırma gerçekleştiği sırada mana yoğunluğu, büyü çemberine aktarılan mana miktarının düşürülmesine rağmen en az 2-3 seviye yükseldi.'' Ogmios düşünceli bir ifadeyle elinde ki antik kayıtlara bakıyordu. Sonrasında tekrar Morganaya dönerek konuşmasına devam etti.

''Büyünün başarı oranını arttırmak için Mana yoğunluğunu 5. seviyeye kadar düşürdük, büyü başarılı olduğunda ise bu mana yoğunluğuna sahip birisi çağrılacaktı, yani 5. Seviye bir kahraman olması gerekiyordu. Ancak bilinmeyen sebeplerden dolayı yükselen mana yoğunluğu, 5. Seviyeden, 8. seviyeye yükseldi. Buna neyin etki ettiğini bilmesem de, çağırma işlemi büyük bir başarı ile gerçekleşti, ancak başarımız kadar daha sonra ilgilenmemiz gereken sorunumuzda büyüdü.'' Ogmios lafını bitirince düşünceli duran morganının vücudunu süzmeye başladı

Morgana Ogmiosu dinlerken bir yandan Ogmios'un gösterdiği kayıtları inceliyordu.

Antik dönemlerden kalma bu kayıtlar, insanların, Elflerden ele geçirdiği çok önemli bir çağırma büyüsünü içeriyordu. Bu çağırma büyüsünün amacı, farklı boyutlardan, bu dünyanın kurallarına aykırı bir varlık çağırmaktı.

Aslın da çağırma büyüsü basitti. Farklı boyutlardan bir varlık çağırmak esasın da her usta büyücünün yapabileceği bir orta seviye basit bir büyüydü. Ancak esas zor olan, bu çağırılan varlıkların bu dünyaya ayak uydurup yaşayabilmesiydi. Çünkü, bu dünyanın kurallarına ve yasalarına aykırı bir boyuttan geliyorlardı ve bu sebeple Dünya, yasalarına uymayan bu yabancı varlıkları özümseyerek yok ediyordu.

Ancak Elfler, Elf Tanrıçası Direa'nın kutsaması ve yardımları ile yeni bir büyü yaratmışlardı. Bu büyü bir çeşit sözleşmeydi ve bu büyü ile başka bir boyuttan çağırılan varlık, çizilen büyü çemberindeki kurallara uymak zorundaydı. Bu kurallara uyduğu müddetçe dünya yasalarına tabii bir varlık sayılırdı.

Ancak bu büyü çok fazla zaman ve mana gerektiriyordu. Tek bir büyücünün yapamayacağı kadar geniş çaplı bir büyüydü. Bu büyü, onlarca üst düzey usta büyücünün manasını büyü çemberine yönlendirdiği ve kayıtlardaki antik Elf dili ile yazılmış kısa bir ilahiyi tekrar ederek boyutsal kapının açılmasını sağlıyordu.

Daha sonrasın da en az 8. Halka bir büyücü tarafından, büyü çemberinde yoğunlaştırılan mana kullanılarak esas çağırma işlemi gerçekleşiyordu. Bu işlem en az bir hafta sürüyordu ve bu bir hafta boyunca büyüye ara verilemiyordu. Büyü esnasın da büyü çemberine mana aktarmak zorunda kalan büyücülerin bir kısmı aşırı mana tüketiminden dolayı ya bayılıyor ya da aşırı mana kaybından dolayı vücutları zayıflayarak ölüyorlardı. Riskli ve uzun süren bir büyü olmasının yanı sıra, her zaman başarı ile sonuçlanmazdı. Çoğu zaman çağırma büyüsü aylarca sürse bile herhangi bir varlığın çağrılamadığı veya çağrılan varlığın cansız olarak çağrıldığı olaylar da kayıtlar da yazıyordu.

Kayıtlar da ki bilgilere göz gezdirdikten sonra Morgana kafası karışmış bir şekil de Ogmios'a bakarak;

''Yani?'' dedi. Morgana basit düşünen biriydi, bir şeyi uzun uzadıya dinlemektense kısa ve öz duyması onun için yeterliydi.

Ogmios, Morgana'nın düşüncelerle dolu mavi gözlerinin içine tebessümle bakarak iç çekti. Elini Morgana'nın omzuna uzattı ve yüzünde ki sıcak tebessümü bozmadan açıklamaya başladı.

''Yani, benim güzel, küçük Ana'm, çağırma büyüsü başarı ile gerçekleşti. Ancak çağırılan kahraman kayıtlarda olmayan, bilinmeyen veya anlayamadığımız sebeplerden veya etkenlerden ötürü, çağırma büyüsünün kısıtlamalarını aşarak, olması gerekenden çok daha yüksek mana seviyesine sahip olarak çağrıldı. Bunun dış bir müdahale olduğunu sanmıyorum. Çünkü bunu sadece Tanrılar veya onların seviyesin de biri yapabilir. İmparatorluğu tek başına yakıp yıkan o manyağın ne kadar güçlü olduğunu bilmiyoruz ancak Tanrı veya ilahi bir varlık olmadığına eminiz. Tanrılarında bizim işimize karışma ihtimali imkânsız. Bu yüzden bu olasılıklar dışında, bunun doğaüstü bir vaka olduğu gerçeğine inanıyorum. Yaptığımız büyünün sonucunda biz 5. Halka seviyesin de bir çağrılmış varlık bekliyorduk. Çünkü büyü çemberine aktarılan mana yoğunluğu 5. Halka seviyesindeydi. Ancak bu bilinmeyen doğaüstü etkiden dolayı 8. Halka seviyesin de bir kahraman çağrıldı.'' Ogmios sözünü bitirdikten sonra Morgana ile bir süre bakıştı. Sonrasında küçük bir bıkkınlıkla tekrar söze girdi.

''Yani, senin gibi kas kafalı bir şövalyenin anlayabileceği bir dille, O kahraman bizim istediğimizden ve baş edebileceğimizden çok daha güçlü bir varlık.''

Ogmios lafını bitirir bitirmez, Morgana'nın omzundaki elini yavaşça beline doğru kaydırdı.

Hedefin de esasen kalçalar vardı ancak en son Morgana'nın kalçasına dokunduğunda şifa büyüsüne rağmen eli 2 hafta sargıda kalmıştı. Bu yüzden bu sefer yavaştan almaya kararlıydı. Ogmiosun lügatında pes etmek veya vazgeçmek yoktu. İstediğini her zaman elde eden tiplerdendi.

Morgana, düşünceli bir şekil de Ogmiosun dediklerini düşünürken bir taraftan Ogmiosun elini belinden çekmiş ve kolunu bükerek Ogmiosun acıdan diz çökmesine sebep olmuştu...

Morgana, Şimdiden kafasın da neler olabileceğini düşünüp bir çözüm arıyordu. Yapabileceği şeyler sınırlıydı ve zamanı yapabileceği şeylerden daha da sınırlıydı. Çok vakti yoktu, gerçi vakti olsa bile işin sonun da 8. Halkaya sahip bir Kahramana ne yapabilirdi emin değildi. Nihayetin de olumsuz düşüncelerin içerisin de boğulmadan önce kafasını kaldırıp salonun ortasında, mana çemberinin için de hapsolmuş sarışın çocuğa bakmıştı.

Gözleri bir çocuktan ziyade, yüksek kademe kontrol edilemez bir canavara bakıyormuş gibi endişeli ve görevinin başarısız olabileceğinden korkan derin bir karanlık ile doluydu.

Ancak yine de o canavarın gücüne muhtaç olduğu da bir gerçekti. Omuzlarındaki yük çok fazlaydı ve o an sanki o yükün altında ezilecekmiş gibiydi. Eğer daha güçlü olsaydı bunlarla uğraşmasına hiç gerek kalmayacaktı... Ancak yine de pes edemezdi, sorumluluklarını yerine getirmeliydi. Tüm imparatorluğun kaderi buna bağlıydı.

Morgana olumsuz düşüncelerden kurtularak, gözünü kendinden emin ve sert bir şekil de Ogmiosa dikmişti.

''İmparatora bizzat bu durumu açıklayacağım. Senin de en kısa sürede Kahramanla ilgilenip ona durumu açıklaman ve onunla İmparatorun yanına gelip rapor vermen gerek... Ve ayrıca, Ogmios... Bir daha bana Küçük Ana'm dersen veya bana dokunmaya cüret edersen, 7 yıl önce yarım kalan trajedini tekrar yaşayabilirsin.''

Ogmios, 7 yıl önce Morgana ile yaşadığı o günü hatırlayarak yutkunmuştu. Daha sonra iç çekti ve sakin bir şekil de çocukluk aşkının gözlerine bakarak,

''Peki, sevgili baş şövalyem. Ölene dek bakire olarak kalacaksın...'' dedi kayıtsız bir şekilde.

...

Previous Chapter
Next Chapter