Novels2Search

Ölüm Vuruşu

Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com

--------------------------------------------------------------------------

Var mı kafaya bir mermiden daha güzel bir şey ?

- Ölüm Vuruşu

------------------------------------------------------------------------------------

KIZIL BAŞ

"Neredeyiz ?" dedi şaşkınca etrâfa bakarken.

Bir an önce, Gathım Şehri'nin ortasındaki bir binanın tepesinde duruyorken bir an sonra, her yerin yemyeşil olduğu bir nehirdeydiler. Daha da şaşırtıcı olan bir mağarada olmalarıydı.

Nehrin kaynağı, aynı zamanda güneşin de girdiği tek yer olan tepedeki büyük bir delikti. 'Son baktığımda güneş yoktu.'diye düşündü sadece bir sâniye önce gecenin ortasında olduğunu hatırlayarak.

"Burası Akatsuki'nin merkezi. En azından şimdilik. Yaptığım çeşitli işlemler dışarıdan burayı yokmuş gibi gösteriyor." dedi Adam çimlere oturup nehri izlerken.

"Nerdeyiz lan ?" diye sordu Kızıl Baş şivêsi kayarken, adını bilmediği adama bakarken. "Bu arada, sana ne diyim ?" Ani saldırı ve Joker'in ölümüyle, hiç fırsat olmadı

Adam, yavaşça ona baktı. İlk kez gözlerini gördü, siyah virgüller olan bembeyaz bir çift güçlü göz. "Ben ... Dede."

Tuhafça İhtiyara baktı. "Bu kadar mı? Ulu Adam ya da Yeşil Fener gibi abartılı bir isim yok mu ?"

Sırıttı. "Kızıl Başı düşündüm ama kapılmıştı." Her kelimesi öyle alaylıydı ki.

"Hasiktir." dedi yakındaki bir kayaya oturmadan önce orta parmağını kaldırarak. "Bana hala nerede olduğumuzu ve buraya nasıl geldiğimizi söylemedin."

"Zihnimde bulunuyoruz. Tüm meraklı gözlerden ve açık kulaklardan uzakta." dedi basitçe.

Ona inanamayarak baktı. Bâzı kişilerin böyle güçlere sâhip olduğuna dâir söylentiler ve hatta belgeler vardı. Ama daha önce hiç bizzat şâhit olmamıştı. Mağaraya daha dikkatle baktı. Bâzı bitkiler Zehirli Sarmaşık için bile tuhaf ve tehlikeli duruyordu.

"Fark ettin." dedi Adam sırıtmaya devâm ederken..

"Devâsa, kılıç gibi dişleri olan ve aç görünen bitkiler." diye cevapladı başını sallayarak. "Neyse Ne zaman başlıyoruz ?" diye sordu biraz sabırsızlıkla. Öldürecek çok fazla puşt vardı.

"Öncelikle daha fazla yoldaş bulmalıyız." diye cevapladı. Kızıl Baş onaylayarak başını salladı. Çok çeşitli becerilere sâhip güçlü ve sâdık kişilere ihityâcı vardı.

"Peki aklında kimler var ?" diye sordu.

"Ben onları bulurken bir sûretim(klon) seninle ilgilenecek." Sonra yok oldu.

"Daha sorularım vardı." dedi kızgınca. Hâlâ çok az şey biliyordu ve bilmemekten nefret ediyordu.

"Sor öyleyse."

Hemen arkasını döndü. İhtiyar gülümseyerek duruyordu.

"Gitmedin mi ?" diye sordu şaşkınlığını belli etmeyerek.

"Ben bir sûretim." dedi basitçe.

Ona tuhafça baktı. "Ne ?"

Adam hafifçe iç çekti ve açıklamaya başladı.

HİDE

Kötü şöhretli hapishâne/hasthâne'ye baktı. Kendi bulduğu bir yöntemle görünmez oldu, sonra gözleriyle tüm binâyı taradı.

Binânın köşelerinde her biri otuz metrelik gözcü kuleleri vardı. Kulelerin ışıkları gece olsa bile tüm binâyı aydınlatıyordu. Sâdece kulelerde ve duvarlarda seksen güvenlik görevlisi mevcuttu. Fakat içeride üç yüz kadardılar, hepsi silahlıydı.

Unauthorized content usage: if you discover this narrative on Amazon, report the violation.

Ayrıca zeminin altında bir bölüm daha vardı. Yeraltı bölümü yüzey bölümünden biraz daha küçüktü, ancak yeraltı sâdece en güçlü ve en çılgın kişileri barındırdığından güvenlik daha fazlaydı.

Ve daha ilginçti.

Mahkumların duygularını hissedebiliyordu.

Öfkeleri, kederleri, neşeleri ve umutları.

Çoğu gerçekten kötü değildi. Sâdece kendi yolları vardı.

Ve bu yolda yürümekten korkmamışlardı.

'Güzel.' diye düşündü. Hemen bir sûret yarattı. Sûret, oluştuğu gibi kayboldu.

Hide, kendini yer altındaki bir çamaşırhâneye ışınladı.

Odaya baktı. Bu dünyâ da îcat edilen ve sık kullanılan yıkama âletlerine ve kirli giysilerle dolu sepetlerle doluydu oda. Bakmayı bitirdiğinde, beklediği gibi bir görevli çamaşır arabasıyla içeri girdi.

İşçi, ellilerinin sonlarında, saçlarındaki kahverengiyi yok etmeye başlayan gri ve seyrek bir şaçı, on yılların emeğiyle zayıflamış bedeni ve yorgun gözleriyle, bu yaşında bile pes etmemiş pek çok emekçiden biri.

Adam, arabayı duvara dolapların dizildiği bir köşeye çekti. Cebinden, pek çok anahtarın bulunduğu büyük, demir bir anahtarlık çıkardı. Bir süre anahtarları çevirdi, aradığını bulduğunda hızlıca bir dolabın kilidine soktu, çevirip açtı

"Yardımcı olabilir miyim ?" dedi adam sâkince.

Hide şaşırdı. 'Beni fark etti.'

"Beni fark ettin." dedi şaşkınlığını yenip.

"Ben bir hademeyim sorunları hep fark ederim." dedi adam dolaptan bir ağır makineli tüfek çıkarırken. "Hangi mahkumsun ? Yeni mi ? Yoksa kılık değiştirmiş bir mahkum mu ?"

Adam tam ateş edecekken arkasına geçti ve ensesine vurdu. Adam bayıldı. 'Algısı yüksek olsa da hâlâ sıradan biri.'

Yine de beklemediği şeyler oluyordu. Bu dünyada çakra olmadığı için ve herkes özel güçlere sâhip olmadığı için sıradan insanların önemli olmadığını düşünmüştü. Bu onu uyandırmıştı.

'Kibri bir kenara bırakıp ciddileşmeliyim.'

Onu çamaşır makinelerinin arkasına sürükledi. Hiç bir tarafta görünmeyeceğine emin olduktan sonra bir yöntemle hademeye dönüştü. Saçlardan kırışıklıklara kadar her şey aynıydı. Sıradan kişiler onu fak edemezlerdi. Köşedeki çamaşır arabasını aldı ve odadan çıktı.

Hapishânenin gücünün yettiği en iyi malzemelerle mahkuma özel hazırlanmış hücrelere ilerledi yanlarda ağır silahlı askerler vardı. Ona başlarıyla selam verdiler, kendisi de onlara geri selam verdi. O sırada gönderiği sûret yok olmuş olacak ki sûretin hâfızasını aldı. Onu mahkumlar ve hapishâne hakkında bilgi toplaması için göndermişti.

Tüm mahkumlar beş yıldıza ayrılmıştı en basitler birken, en tehlikeliler beş yıldızdı. Şuan beş yıldızlıların bölümündeydi. Bu yeraltı kısmı özel olarak, mahkumlara göre yapılmıştı. Sûretin anılarından, tüm hapishânede faydalı ve güvenilir üç suçlu var.

Hepsi kendi alanlarında çok yetenekliydi.

Ve daha da iyisi affedilmez şeyler yapmamışlardı.

'İyi yoldaşlar olacaklar.'

ÖLÜM VURUŞU

Berbat hücresinde şınav çekiyordu. Bundan önce bacaklarını çalıştırmıştı ve daha teri kurumadan kollara geçmişti. Bunu can sıkıntısından yapıyordu. Başta da işe yaramıştı. Ama zaman geçtikçe...

'Ah bir silah olsa.' diye düşündü huysuzca.

Görevlerinde bir kez bile ıskalamamıştı. En küçük tabancadan en ağır roketatara kadar her silahın kullanımında ustaydı. Ve yakın dövüşte Yarasa Adamı bile zorlayabiliyordu. Seviyesindeki diğer mahkumlar gibi tuhaf ve yıkıcı güçleri olmasa da hiç bir şekilde hafife alınamazdı.

Çamaşır arabasının sesini duydu, ayağa kalktı ve cam kapıya doğru yürüdü. Hademe amca gelmişti. Asık suratlı, keyifsiz bir ihtiyardı.

"Hey Arthur, hanımın nasıl?" diye sordu ihtiyara, yüzündeki teri silmek için gömleğini kullanırken.

"Bilirsin, aynı." Adam, yuvayı açmadan ve kıyafet çantasını hücreye sokmadan önce bir gülümsemeyle yanıtladı.

Floyd, hemen kolunu tuttu ve çevirdi. Kendi hazırladığı küçük bıçağı bileğine tuttu.

"İlk hatân benimle konuşmak. Eğer ödevini yapsaydın, hiçbir görevlinin mahkumlarla etkileşime girmediğini bilirdin. İsminin Arthur olmadığını da bilirdin." bıçağı cildi delecek kadar derine, ancak bir damara dayanacak kadar bastırdı. "Eee, seni hangi aptal tuttu ya da senin gibi bir acemi buraya nasıl girdi ?"

Adamın gülümsemesi daha da büyüdü. "Etkileyici. Kılık değişiminin hârika olduğuna emindim."

"Gözlerim çoğu insandan daha keskin. Hâlâ seni kimin işe aldığını söylemedin, yani kanının büyük bölümünü kaybetmek istemiyorsan öt."

"Kimse beni tutmadı." Floyd ona inanmadı. "Aslında seni işe almak istediğimi söyleyebilirsin."

Hafifçe kıkırdadı. "Beni karşılayabileceğini sanmıyorum."

"Elimi bırakıp konuşsak ? İşe almak istediğim birine zarar verecek değilim."

Floyd bir an düşündü. 'Zâten ona zarar versem yine şu doğrucular başımı şişircek.'

"Şu anda üye eksiğim var. Tebrikler, seçildin." dedi adam sırıtarak.

Floyd, ona tuhafça baktı. "Sen delisin. Sâdece birilerini işe almak bulmak için Arkhama mı girdin ? Üstelik yer altındakine ?"

"Bence en iyi yer."

Floyd ona kuşkuyla baktı. "Haklı sayılırsın. Ama niye çetenin tekine katılmak istiyim ki ?"

Adamın gözleri keskinleşti. Ortam birden ağırlaştı. "Akatsuki basit bir çete değil. Biz bir devrimiz. Akatsuki, Adâlet Birliğinin yapamadığını yapacak."

"Yani büyüklerle oynamak mı istiyorsun ?" diye sordu mizahla. "Söylesene, Adalet Birliği ne yapmıyor ?"

"Kötülüğün infazı."

Birden büyük bir baskı hissetti. Hiç olmadığı kadar terliyordu. Nefes almak bile zorlaştı

"N'oluyor ?!"

"Hatırladım da, hayâtın da epey kötü şey yaptın, Ölüm Vuruşu." Floyd âniden dizlerinin üstüne düştü.

"N-Ne istiyorsun ?" diye sordu, baskıya rağmen ağzını açıp.

"Dünyanın değişmesini istiyorum ve bunu yapmama yardım edeceksin."

--------------------------------------------------------------------------

Daha önce okumak için; https://tengriata.wordpress.com