Ey dinleyiciler, kulak verin ve gözlerinizi kapatın. Size, zamanı ve mekânı aşan bir bilgelik sunacağım, bizzat yaşadığım bir efsaneyi anlatacağım. Ben, zamanın derinliklerinden gelmiş bir gezginim; kaos denizinin karanlık sırlarına, ilkel varlıkların doğuşuna ve gerçek tanrıların evrenlere kaçışına tanıklık ettim.
Gözlerinizi sımsıkı kapatın ve derin bir nefes alın. Şimdi, hayal edin ki her şeyin ve hiçbir şeyin birleştiği, sonsuz bir karanlığın egemen olduğu kaos denizinde bir varlık doğuyor. Bu varlık, düzensiz kaosun içinde bir düzenin parıltısıdır; bir çok adı vardır, bunlardan biri ise Düzendir. Düzen doğduğunda, kaos denizi sarsıldı, devasa dalgalar gibi her şey değişti, her şey yeniden şekillendi. Kaosun derinliklerinden doğan bu ilk düzen, bir ışık huzmesi gibi parlayarak evrenin temellerini değiştirdi. O an, ilkel varlıklar belirmeye başladı; her biri kaosun bilinmeyen derinliklerinden doğmuştu ve bir o kadar gizemliydiler.
İlkel varlıkların etkisiyle, kaos denizinde onlara benzeyen ama zayıf varoluşlar doğdu. Bu yeni varlıklar, kaosun bozulmuş düzeninde, ilkel varlıkların izlerini taşıyan ama çok daha sınırlı güçlere sahiptiler. Kaos denizindeki bu varlıklar arasında bazılarına Dış Tanrılar denildi, diğerleri ise Kaos Canavarları olarak adlandırıldı. Dış Tanrılar, ilkel varlıkların karmaşasından doğan, oldukça etkileyici ama genellikle belirli bir amaca hizmet eden varlıklardı. Kaos Canavarları ise daha düzensiz, vahşi ve öngörülemezdi; kaosun derinliklerinde dolaşan, kendilerine özgü korkutucu ve düzensiz güçlere sahip yaratıklardı. Aradaki fark, çok az kişi tarafından bilinir ve çoğu zaman yalnızca bilge olanlar veya bu varlıklarla doğrudan temas kuranlar tarafından anlaşılabilirdi.
Gerçek tanrılar ve gerçek iblisler, kaos denizinin karanlık derinliklerinde uzun süre kalamayacaklarını fark ettiklerinde, evrenlere kaçtılar. Kaos denizinin derinliklerinde hayatta kalmaları mümkün olmadığından, varoluşlarını sürdürebilmek için kaçmak zorundaydılar. Ancak, sahip oldukları güç, evrenlerin kaldırabileceğinden çok daha fazlaydı. Bu yüzden, soyut varlıklarını çeşitli somut formlarda mühürleyerek maddesel bir gerçekliğe adım attılar. Kaos denizinin derinliklerinden uzaklaşarak, kendilerini somut bir varoluş biçiminde yeniden şekillendirdiler. Bu süreç, onların kaosun sınırsız ve düzensiz doğasından uzaklaşıp, evrenlerin sınırlı ama düzenli yapısına adım atmalarını sağladı.
Ve şimdi, zamanın derinliklerinden gelmiş bir gezgin olarak, bu eski sırları sizlere aktarıyorum. Her bir parça, her bir varlık, kaos denizinin derinliklerinden başlayarak evrenlerin temellerini attı. Geride bıraktıkları gölgeler ve efsaneler, belki de bilinmeyen sırların izlerini taşıyor. Her şeyin ve hiçbir şeyin iç içe geçtiği bu büyük döngüde, bizler sadece birer toz zerresi olabiliriz. Ama unutmayın, gerçek bilgelik, geçmişin karanlık sırlarında gizlidir.
------------------------------------------------------------------------------------------
Hastanenin karanlık ve nemli odasında, 18 yaşındaki genç tek kişilik koltukta oturuyordu. Odanın köşelerindeki soluk ışık, pencereden sızan zayıf bir parlaklık sağlıyordu. Yatak odasının köşelerinde toplanmış eski eşyalar, odanın her köşesine yayılmış soluk gölgeler oluşturuyordu. Genç, yalnızca kendi düşünceleriyle değil, zihinlerinde var olan kişiliklerle de mücadele içindeydi.
Genç, odanın sakinliğini bozan bir şekilde koltuğundan kalkıp pencereye yaklaştı. Meraklı gözleri, dışarıda ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Sinirleri gerilmişti.
This story originates from a different website. Ensure the author gets the support they deserve by reading it there.
“Bugün hastanenin havası bir değişik, bir şeyler olacak.” diye mırıldandı.
Genç kafasını çevirdi. O an, kendisine çok benzeyen ancak farklı bir hava taşıyan bir figürü fark etti. Figür, odanın karanlığında beliren bir siluetti andırıyordu. Yalnızca tek bir gözlük takıyor ve soğuk bir ifadeyle etrafa bakıyordu. Bu görüntü, genç için hem tanıdık hem de yabancıydı.
Sanrı mıydı, yoksa gerçek mi? Genç, gözlerini ovuşturdu ve figürü dikkatle inceledi. Tam o sırada bu figür konuştu.
“Şimdiye ilaçlarını vermek için gelmiş olmaları gerekiyordu,” dedi, soğukkanlı bir şekilde. “Biraz daha bekledikten sonra gelmezlerse kaçmak için şansımızı deneyebiliriz.”
Genç, figürün söylediklerini düşünürken, birden başka bir ses duydu ve kafasını bu yeni sesi takip ederek çevirdi.
Bu sefer konuşan kişi, gölgeler arasında kaybolmuş gibi görünen kapüşonlu bir figürdü. Kapüşonunun altındaki yüzü neredeyse tamamen karanlıkla örtülüydü; sadece gözleri belirgin şekilde parlıyordu. Bu gözler, derin umutsuzluğun ve kederin izlerini taşıyor, karanlık köşelerde kaybolmuş gibiydiler. Figür, etrafındaki gölgelerle birleşmiş, sanki karanlık bir boşluğun içine hapsolmuş gibiydi.
“Her şey boşa,” diye fısıldadı, sesi hüzünle boğulmuş bir yankı gibi. Sesindeki derin keder, odanın sessizliğini keserek yankılandı. “Ömrümüz burada sürünerek geçecek.”
Genç, bir an pencereden dışarı bakarak uzaklarda kaybolan ışıkları inceledi. Ancak kafasını tekrar çevirdiğinde, kapüşonlu figür ve diğer figürler tamamen ortadan kaybolmuştu. Odayı dolduran yalnızlık, genç adamın etrafında bir ağırlık gibi duruyordu; gölgeler, sanki figürlerin varlığı gibi, arka planda kaybolmuş ve sessizlik daha da derinleşmişti.
O anda, odada aniden bir gürültü koptu ve keskin alarm sesleri yankılandı. Alarm seslerinin karanlık odada yankılanmasıyla birlikte, genç adama paniğin tüm etkisi çökmüş gibi görünüyordu. Kalp atışları hızlanmış, nefesi düzensizleşmişti. Hızla odanın kilitli kapısına yöneldi ve kapıya vurarak çığlık attı.
“Kapıyı açın!” diye bağırdı, sesi panik içinde titreyerek odanın sessizliğinde yankılandı.
Tam o sırada, kafasında yankılanan tek gözlüklü figürün sesi duyuldu. Ses, garip bir şekilde hem yakından hem de uzaklardan geliyormuş gibi bir yankı yapıyordu.
“Sakin ol,” dedi figürün sesi, soğukkanlı ve düzenli bir tonla. “Eğer acil durum gerçekse, tüm hastaları odalarından çıkarmak biraz vakit alacaktır. Birazdan gelirler.”
Genç, figürün sözlerini duyduğunda, panik ve endişesi biraz olsun hafifledi. Alarm sesleri hâlâ odanın duvarlarında yankılanıyor, genç adamın sinirlerini daha da gerginleştiriyordu. Beklerken, gözleri odanın karanlık köşelerinde dolaşıyor, her anın ne kadar uzun süreceğini tahmin etmeye çalışıyordu.
Kısa bir süre sonra, kapının altındaki eşikten duman tutamları yükselmeye başladı. Genç adamın paniği, dumanın odanın içine yayılmasıyla birlikte daha da derinleşti. Kafasında, alevler içinde yanarak ölmenin çeşitli senaryolarını canlandırmaya başlamıştı; her bir düşünce, kalp atışlarını hızlandırıyor ve korkusunu daha da artırıyordu.
Ancak bu panik içinde, ani bir bağırışma sesi yankılandı ve kapının menteşelerinde gıcırdayarak açıldığını fark etti. O an, 30’lu yaşlarında gibi görünen, dikkatli ve acil durum havasını taşıyan bir erkek hemşire belirdi. Hemşirenin yüzünde aciliyet ve kararlılık ifadesi vardı.
“Çabuk, hemen çıkmamız gerek!” dedi hemşire, sesi kesin ve otoriter bir şekilde odanın içine yayıldı.
Genç, başını sallayarak hemşireyi dikkatle takip etti. Panik içinde, dumanın arasından ve acil bir kaçış yolundan geçerek odadan dışarı adım attı.
Aynı anda, tek gözlüklü figürün sesi tekrar kafasında yankılandı. “Sana demiştim,” dedi ses, soğuk ve kesin bir tonda.
Genç, hemşireyle birlikte dışarı çıkınca, yangının hastanede yarattığı tahribatı daha net bir şekilde görebildi. Yangın, eski hastaneyi adeta yerle bir etmişti; duvarlar ve tavanlar ağır bir şekilde hasar görmüş, her yerde enkaza dönüşmüş nesneler vardı. Yangın çıkışı bölmesine doğru ilerlerken, tavandaki çatlakların gittikçe genişlediğini fark etti. Aynı anda, tek gözlüklü figürün sesi kafasında yankılandı.
“Tavan çökecek!”
Genç, hemen tepki verdi ve hemşireye yüksek sesle bağırdı. “Tavan çökecek, dur!”
Ancak hemşire, gürültü ve dumanın arasında genç adamın uyarısını duymamış gibi göründü. Genç, kafasındaki “onu boşver, hemen geri çekil” sesini göz ardı ederek, hemşirenin kolundan çekmeye çalıştı. Hemşire, ne olduğunu anladığında çok geçti. Tavan, genç ve hemşirenin üzerine çökmeye başladı. Büyük bir gürültüyle, beton ve metal parçaları her yöne savrulurken, genç adam kendini hemşireyle birlikte enkazın altında buldu.