Novels2Search
Shadows of Mind [Turkish]
5 - Zihnimizin içi?

5 - Zihnimizin içi?

Aerion, akşam yemeğinden sonra Büyücü Narkol'un meditasyon talimatlarını takip etmeye çalışıyordu. Ancak, beş duyusunu tamamen görmezden gelmek düşündüğünden çok daha zordu. Etrafındaki her şey—kokular, sesler, hatta rüzgarın dokunuşu—onu gerçek dünyaya çekiyordu. Fakat Aerion’un diğer çocuklara göre bir avantajı vardı: Zihninde ona yardım edebilecek üç kişi… ya da en azından bir kişi vardı. Son zamanlarda diğer ikisinden pek ses çıkmıyordu.

Aerion iç sesine seslendi, "Herhangi bir fikrin var mı?"

Kısa bir süre sonra, tanıdık soğuk ses yankılandı, "Hmm, bir süredir büyüyü inceliyorum. Birkaç tavsiyem olabilir."

Tam bu sırada, Aerion’un 5 duyusundan aldığı tüm geri bildirimler bir anda kesildi. Etrafındaki dünya sessizleşti, görüntüler bulanıklaştı, dokunuş hissi kayboldu. Gözlerini kırpıştırdığında, karşısında beline kadar uzanan saçları ve tek gözünde bir gözlük olan, ona neredeyse tıpatıp benzeyen bir figür belirdi. Figür, kollarını kavuşturmuş halde ona bakıyordu. "Burası bir nevi zihnimizin içi," diye açıkladı soğuk ses.

Aerion şaşkınlıkla baktı. "Ben beş duyumu bile görmezden gelmekte zorlanırken, sen bunu nasıl bu kadar kolay yapıyorsun?" diye sordu, biraz öfkeyle karışık bir hayranlıkla.

Figür hafif bir gülümsemeyle cevap verdi. "Yapıyoruz… Ben senim, sen de bensin. Biz aynı zihni paylaşıyoruz, sadece ben burada daha fazla vakit geçiriyorum."

Aerion, tek gözlüklü figüre hak vererek başını salladı. "Doğru... Peki şimdi ne yapacağız?" diye sordu.

Soğuk ses bir an duraksadı, sanki bir şeyleri düşünüyormuş gibi. Ardından sakin bir ses tonuyla konuştu. "Şimdiye kadar anladığım kadarıyla, her canlının vücudunda bir miktar mana var, büyü yeteneği olmayanlarda bile. Bizim de vücudumuzda mana bulunuyor, ama ilk adım onu hissetmek ya da fark etmek olacak."

Tek gözlüklü figür, Aerion’un kafasında beliren boş bakışları görünce derin bir iç çekti. Sabırla devam etti. "Büyücü Narkol’un anlattıklarına ve benim bir süredir yaptığım çıkarımlara göre, mana zihne tepki veren bir şey. Doğal olarak, bizim zihnimizin somutlaştığı bu alanda onunla etkileşime geçmemiz gerek. Küçük bir geziye çıkacağız."

Aerion, etrafındaki uçsuz bucaksız boşluğa bakarak kaşlarını kaldırdı. "Benim zihnim gerçekten böyle bomboş mu? Bu benim aptal olduğum anlamına mı geliyor?" diye sordu, hafif bir kendine yönelik eleştiriyle.

Love this story? Find the genuine version on the author's preferred platform and support their work!

Tek gözlüklü figür küçümser bir ifadeyle Aerion’a baktı, ardından sabrının sınırına gelmiş gibi burun kemerini sıktı. "Bu alan, düşündüğünden çok daha karmaşık ve dolu aslında. Ama zihnimizin tüm derinliklerine bir anda dalmak sana fazla gelebilirdi. Bu yüzden, şu anda sadece zihninin küçük ve izole bir kısmındayız," dedi.

Aerion hafif utanmış bir ifadeyle gülümsedi. "O zaman şimdi sadece yürümem mi gerek?"

Tek gözlüklü figür onaylar şekilde başını salladı. Aerion, derin bir nefes aldı ve yavaş adımlarla karanlığın içine doğru ilerlemeye başladı. Her adım attığında, karanlığın içinden beliren bir şeyler hissetti; uzak ve puslu, ama gerçek.

Bir süre sonra önünde belirsiz bir şekil belirmeye başladı—bulanık bir form, sanki bir yerden çıkıp gelen anıların hatırası gibi. Bir sorun olup olmadığını sormak için arkasına döndü, ancak tek gözlüklü figür ona sakin bir şekilde devam etmesini söyledi.

Aerion, söyleneni yaparak puslu şekle doğru ilerlemeye devam etti. Yaklaştıkça, şekil yavaşça netleşmeye başladı. Önünde karanlık içinde kaybolmuş eski bir evin dış hatları belirdi. Ev, sanki bir rüyadan ya da geçmişten fırlamış gibiydi, bulanık ve solgun... Ancak kapı tam aksine elle tutulur ve netti; gerçek dünyanın bir parçası gibi göze çarpıyordu.

Aerion kapıya yaklaştı, hafifçe tereddüt etti ama ardından kapının kulpunu kavrayıp çekti. Kapı yavaşça açıldığında, kendini aniden farklı bir yerde buldu. Karanlığın içinde yol alırken ne kadar soyut hissettiyse, şimdi o kadar canlı ve somut bir mekandaydı.

Havada eski bir zamanın kokusu vardı. Oda, tanıdık ama bir o kadar da yabancıydı; sanki bir yerde hatırladığı, ama asla tam anlamıyla görmediği bir yer gibiydi.

Aerion etrafında ne olup bittiğini tam anlamadan önce, tek gözlüklü figür aniden önünde belirdi. Soğuk ve sakin sesiyle, "Sanırım senin için gitme vakti," dedi. O anda, dünya yavaşça bulanıklaşmaya başladı; odadaki her şey, dokular, renkler, şekiller birer gölgeye dönüşüyordu. Figür, gitgide silikleşirken çevrede yankılanan sesler duyulmaya başladı.

"Uyan, Aerion! Kahvaltı SAATİ geçiyor!!"

Ses, önce uzaktan bir uğultu gibi geldi. Ancak gittikçe daha gerçek, daha baskın hale geliyordu. Aerion, gitgide çözülen rüya dünyasında savrulurken, gerçek dünyaya dönmek üzere olduğunu hissetti. Kapı ve ev birer hayalet gibi ortadan kaybolurken, ses daha da keskinleşti ve sonunda kulaklarında patladı.

"Uyan diyorum! Kahvaltıyı kaçıracaksın!"

Aerion, gözlerini hızla açtı. Üzerindeki ağır uykunun sisleri dağıldığında, yatakhanede olduğunu fark etti. Güneş ışığı odaya dolmuş, sabahın erken saatlerinin gürültüsü dışarıdan duyuluyordu. Burnuna taze ekmek ve yemek kokusu geliyordu.

Aerion’un gözleri yavaşça ses kaynağına döndü ve karşısında sırıtarak duran Velrad'ı gördü. Velrad, onun uyanmasını eğlenceli bulmuş olmalıydı, çünkü kıkırdayarak konuştu:

"Nasıl bir rüya görüyordun ki uyanmak bilmedin?"

Aerion yataktan doğrulurken gözlerini ovuşturdu. "Sadece Büyücü Narkol'un dediği meditasyonu deniyordum," diye cevap verdi. "Biraz fazla dalmışım, galiba..."

Velrad, kahkahasını tutamayarak devam etti. "Ben de saatlerce denememe rağmen en sonunda uyuya kaldım! Hahaha!"

Aerion'un yüzünde de hafif bir gülümseme belirdi. Meditasyon konusunda yalnız olmadığını bilmek içini rahatlatmıştı. Ama şimdi aklına daha acil bir şey gelmişti.

"Kahvaltıya geç kalacağız demiyor muydun? Haydi gidelim, yoksa aç kalacağız!" dedi Aerion aceleci bir tavırla.

Velrad başını sallayıp kapıya doğru yönelirken, Aerion da hızlıca toparlandı. İkisi de büyük bir enerjiyle yatakhaneden çıkıp yemekhaneye doğru ilerlediler. Güneş ışığı etrafı aydınlatmış, sabahın serin havası yüzlerine vurmuştu. Aerion düşündü. “Bu sefer güzel bir hayatım olacak gibi..”