Kita Nisato çimenlerin üzerinde uzanmış, masmavi gökyüzü seyretmekteydi. Uzun zamandır başına gelenler ve yapmak zorunda olduğu sert, acımasız seçimler yüzünden kafası hep dolu, acı içindeydi. Masmavi gökyüzüne sessizlik içinde bakarak biraz olsun rahatlamak istiyordu ama hiçbir zaman olmadığı gibi rahat bırakılmadı.
Tam tepesinde Rega Sena belirdi ve gözlerinin içine bakarak “Burada ne halt ediyorsun? Kraliçe seni çağırıyor” demesiyle Kita Nisato suratına anlamsız bir ifade yerleştirdi. Çünkü ne demek istediğini anlamadı. “Kraliçe ne demeye kendisini çağırıyordu?” sorusuna cevap vermemişti Rega Sena…
Kita Nisato tek hamlede doğruldu ve “İnsana birazcık huzur veremez misiniz ya? Birazcık ya… Minnacık… Tek istediğim bu görevlerden uzak bir şekilde kendime ayırabileceğim küçük bir zaman…” diye umutsuzluklar içinde kendini acındırarak söylendi ama bunlar Rega Sena’ya sökmeyen acındırma numaralarıydı. Kita Nisato’nun –tabiri caizse- ciğerini bilirdi. O kendisine ayıracağı küçük bir zaman diliminde kesinlikle ama kesinlikle affedilemez bir halt yiyecekti. Kesinlikle hem de! Bu yüzden onu yalnız bırakmıyordu ya.
Rega Sena’nın asıl görevi Kita Nisato için konuşulması gereken kişilerle konuşmak, anlaşmalar ayarlamak, düzenlemeler yapmak ve nice teknik işti. Bir nevi sekreteriydi. Onun için hayatını düzene sokardı. Ama bunlar yetmezmiş gibi Kita Nisato’yu da düzene sokması gerekiyordu.
Kita Nisato’yu tek kelimeyle özetlemek gerekseydi Rega Sena, bu kelimenin kesinlikle ama kesinlikle “çocuk” olmasından yana olurdu. Çünkü: Aynen öyle davranırdı. Bir şey mi istedi, onu elde ederdi. Edemezse olay çıkartırdı. Hep oyun, eğlence peşindeydi. Görevler dışında onu eğlence mekanları dışında bir yerde görmek imkansızdı. Ama bunlar önemli değildi. Üstlendiği görevler yanında bunlar ona iyi geliyorsa yapılmasına izin verilmesinde en ufak sakıncası olmayacak kadar küçük ayrıntılardı. Kita Nisato’nun asıl sorunu, kadınlardı.
Kita Nisato, Rega Sena’nın tanımıyla “bir kadın düşmanıydı”. Kadın Düşmanı, derken kadınlara düşman manasında değildi. Kita Nisato, oldukça yakışıklı, döneminin erkeklerine göre uzun boylu, kaslı, güçlü, eğlenceli ve her şeyden öte sıradan bir insanken bile bir Kahramanı yenen bir savaşçıydı. Sadece bir bakışıyla kadınları kendine aşık edebilirdi. Ederdi de…
Kita Nisato, ona bahşedilen gücü ve karizmayı kadınları etkilemek için kullanmaktan hiç çekinmez, her gece bir kadını yatağa atardı. İşte Rega Sena için “affedilemez halt” buydu. Bu sapkınlığıydı. Eğer ki içindeki şeytanlara hakim olup kendini bir kadına saklayabilecek iradeye sahip olsaydı Rega Sena ona aşık olabilirdi ama bu imkansızlıktan öte bir durumdu. Kita Nisato’nun kadınlara düşkün olmadığı bir evren var olamazdı.
Rega Sena kendisine acındırma ifadesiyle bakan Kita Nisato’ya “Beni her gün yatağına attığın kadınlarla karıştırma diye kaç defa diyeceğim? Bana bu sahte ayaklar sökmez. Şimdi, düş önüme” diyerek yürümeye başladı. Kita Nisato da giriştiği acındırma eyleminin başarısızlığından bıkkın bir şekilde nefes vererek ve isteksiz bir ses takınarak “Tamam…” diyip peşine takıldı.
Biraz yürüdükten sonra şehrin gökyüzüne uzanan Merkez Kalesinin kulelerini görmüşlerdi. Gitmeleri gereken yer, tam olarak orasıydı.
Şehrin giriş kapısına geldiler ve girişteki nöbetçilere parolayı söyleyerek içeri girdiler. Aslında parola gibi bir şeye gerek yoktu. O şehirde Kita Nisato’yu tanımayacak bir insan evladı bile yoktu. Yeni doğan bir bebek bile tanırdı, diye abartsam çok da yanlış olmaz. Daha ölmemesine rağmen Kita Nisato’nun efsanelerini çocuklarına gece vakti masal niyetine anlatan pek çok aile mevcuttu. Belki örnek bir insan sayılmazdı ama tam anlamıyla bir Savaşçıydı. Kendine Kahraman diyen yozlaşmış pisliklerden çok daha üstün bir Savaşçı hem de… Bu yüzden tüm insanlar Kita Nisato’yu severdi.
Kita Nisato ile Rega Sena “Ana Cadde” olarak adlandırılan, köyün Batı Girişinden Doğu Girişine kadar direkt uzanan genişçe caddede yürüyordu. Onu gören insanların yüzünde güller açıyor ve onlara içten selamlar iletiyorlardı. Kita Nisato da her selamı büyükçe bir gülümsemeyle alıyordu.
Ana Caddenin tam ortasında yer alan, Pazar tezgahlarının bulunduğu ve insanlar için tam bir kaynaşma noktası olan “Meydan” kısmına geldiler. İğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık vardı ama Kita Nisato’yu görmeleriyle herkes elinde ne iş varsa bırakıp ona selam ve yol veriyorlardı. Rega Sena neden böyle yaptıklarını az çok anlıyordu. Her ne kadar bir insan olarak başarısız olsa da o insanların hayatlarını defalarca kurtarmış bir Savaşçıydı. Ama yine de Kita Nisato’yu tanıyordu ve bu saygının birazını bile hak etmiyordu.
Meydandan çıktıktan sonra Ana Caddeden ayrılıp Kraliyet Caddesi olarak adladırılan, direkt olarak Kaleye giden yola girdiler. O yolda sadece askeri arabalar, sevkiyatlar yapılırdı. İnsanların üstünde yürümesine izin yoktu desem yalan olmazdı. Sıradan bir insan o yolda görülürse “Ne halt yiyorsun burada?” diye sorguya çekilmesi kaçınılmazdı. Kraliyetle alakalı bir mesele olmadığı sürece kimse o yolu kullanamazdı.
Kita Nisato ile Rega Sena neredeyse hiç konuşmadan kaleye geldiler ve Kraliçe’nin bulunduğu taht odasına doğru yürümeye başladılar. Rega Sena, Kita Nisato gibi bir malın, Kraliçe karşısında salakça hareketler yapacağını bildiğinden “Beni iyi dinle, Nisato. Şu sıralar yaptıklarımız Kraliçe ve ülkenin gözünde harika işler… Saygınlıklarını kazandık yani amacımıza yaklaştık sayılır. Sakın Kraliçe’nin yanındayken salakça hareketlerde bulunma. Sakin ve nazik ol” diye sanki küçük bir çocuğa öğüt veriyormuşçasına söyledi. Kita Nisato da bu imalı söyleyişten haz almadı ve “Peki, anne~” diye alaycı bir uzatma kullandı.
Rega Sena aniden durdu ve Kita Nisato’yu sertçe durdurarak “Ciddiyim ben! Ne zaman Kraliçe ile denk gelsen kavga çıkartıcak sözler söylüyorsun. Neyse ki Kraliçemiz diğer Krallar gibi ani kararlar vermiyor. Yoksa kellen uçmuş olabilirdi. Hayır anlamıyorum. Her kadını kendine aşık etmek gibi gerizekalıca bir amacın yok muydu? Kraliçe de bir kadın ama ona çok sertsin” diye son cümlesinde soru sorar gibi baktı. Kita Nisato da sağ eliyle saçlarını karıştırırken “Ona bakınca nedense sinirle doluyorum, o kadar” diye yanıtladı.
Rega Sena böyle konuşarak sorunun ne olduğunu anlayamayınca fark edince konuyu kapatmanın daha iyi olacağını düşündü ve “Her neyse! Kraliçe’nin yanındayken sakin ve nazik olacaksın. Gerekirse tüm konuşmayı bana bırakacaksın, tamam mı?” diyerek önlerindeki duruma hazırlanmak istedi. Kita Nisato da “Evet~!” diye alaycı bir uzatma daha kullandı. Rega Sena sağ eliyle alnına “Ben bu salakla ne yapacağım?” der gibi vurup kafasını iki yana birkaç defa salladı.
Kraliçe Nida Mina, taht odasındaki masanın başında, önünde onlarca parşömenle oturuyordu. Hemen yanında ona her türlü konularda yardımcı olan Kahyası Loem Difaer bulunmaktaydı.
BİLGİCİK 1
O dönemlerde “Kahya” ismiyle anılan kişiler, efendilerinin her ihtiyacı için varını yoğunu ortaya koyan öksüz-yetim kişilerdir. Efendilerinin anne ya da babası tarafından sahip çıkılarak efendileriyle yaşamış, onu korumuş, kollamış, gerekirse yoluna yoldaş olmuş, gerekirse birisini gözünü bile kırpmadan öldürmüş, gerekirse de gece yatağındaki eksiği tamamlamıştır. Kahyalar, her türlü ihtiyacı karşılamak için varlardır.
Loem Difaer, efendisi Kraliçe Nida Mina’nın parşömenlerindeki kötü haberler karşısında yıkıldığını, kafasını ne yapması gerektiği yönünde yorduğunu tahmin edebiliyordu. Ona yardımcı olabilmek için bir şey yapması gerekiyor gibi hissediyordu. Bu sebepten neye ihtiyacını öğrenmek adına “Efendim. Oldukça uzun süredir çalışıyorsunuz. Biraz dinlenmek istemez misiniz?” diye soracak, Kraliçe Nida Mina da “Dinlenmek değil de şöyle bir masaja hayır demem” ya da “Süt banyosu mu yapsam?” gibisinden ihtiyacını dile getirecekti ancak Kraliçe Nida Mina’nın kafasında dinlenmek, bir şeye ihtiyaç duymak, kafasını parşömenlerden kaldırmak, yemek yemek, su içmek, uyumak gibi hiçbir şey yoktu. Sadece insanlarına yardımcı olabilecek bir yol bulabilmek vardı.
Kraliçe Nida Mina, başında endişeyle bakan Kahyasına baktı ve yüzüne sahte de olsa bir gülümseme yerleştirip “Beni düşündüğün için teşekkür ederim ama ülkemin durumu kötüleşirken kendimi düşünemem. Bir yol bulmam gerekiyor. O sebepten dinlenmek istemiyorum ama böyle çalışmaya devam edersem güçten düşerim. Nisato ile konuştuktan sonra Lina’dan bana bir uyku ilacı getirirsen harika olur” diye yalan söyledi. Uyumak gibi bir planı yoktu ama çocukluk arkadaşı, yatağını paylaştığı ve sevdiği Kahyasını üzmek istemiyordu. Bu yüzden uyuyacak gibi numara yapacaktı. En azından Loem Difaer’in içindeki endişeyi dindirecekti.
Loem Difaer kafasını önüne düşürdü ve birden Kraliçe Nida Mina’nın burnunun dibine geldi. Az öncesinden tamamen farklı birine dönüşmüş gibiydi. Az önce saygısından yerlere kapanacak adam yerine istediğini elde eden, cüretkar biri gelmişti.
Cüretkar Loem Difaer gözlerini Kraliçe Nida Mina’nın yalancı gözlerine dikerek “Beni kandırabileceğini gerçekten düşündün mü, küçük hanım? Seni senden iyi tanıyan biri varsa ancak benimdir ve yalan söylediğindeki gözlerinle, aşık olduğum gözleri ayırt edebiliyorum. Şimdi, aynen şöyle olacak. Nisato gelecek. Konuşman gerekeni konuşacaksın. Güzel, sıcak bir banyo yapacaksın ve yatağına gireceksin. Ülkenin durumu umurumda değil. İsterse Şeytan Kralın kendisi gelip yok etsin ama senin bitkin düşmeni görmeyeceğim. Gerekirse zorla yatırırım –ki yapacağımı biliyorsun. Şimdi, söyle bakalım, küçük hanım.Anlaştık mı?” demesiyle Kraliçe Nida Mina donmuş bir şekilde kalmıştı. Loem Difaer’in kişilik bozukluğu olduğunu biliyor, onlarca kişiliğine maruz kalıyordu ama hiçbir zaman Cüretkar Loem Difaer karşısında konuşma yetisini kullanamamıştı.
Stolen novel; please report.
Kraliçe Nida Mina donmuş bir şekilde Cüretkar Loem Difaer’in gözlerine bakıyordu sadece. Ağzından kelimeler dökülemiyordu ama zorla da olsa “P-Peki” diyebilmişti. Cüretkar Loem Difaer bu cevabı sevmişti. Bunu yüzüne yerleştirdiği gülümseden anlayabiliyorduk.
Cüretkar Loem Difaer istediği elde ettiği için gülümseyerek biraz geri çekildi ve “Böyle itaatkar olduğunuzda çok tatlı oluyorsun, biliyor musun?” demesi Kraliçe Nida Mina’yı utandırmıştı ama bunu pek gösterme fırsatı bulamamıştı. Kita Nisato ile Rega Sena kapıya gelmiş, kapıdaki nöbetçilerle konuşmuş ve nöbetçiler de kapıyı çalarak “Kita Nisato ile Rega Sena gelmiştir!” diye bağırmıştı.
Cüretkar Loem Difaer orada bir fazlalık olacağını bildiğinden “Ben yatak odasında olacağım. Yarım saat içinde gelmezseniz olacaklara karışmayacağım” diyerek gitmişti. Kraliçe Nida Mina bir süre arkasından bakakalmıştı. İçinden istemsizce yatak odasında olacaklarını hayal ediyordu ve bunu fark ettiğinde kafasını sallayarak kendine gelmişti.
Kapıdan tarafa “İçeri gelsinler!” diye seslenmesiyle nöbetçiler kapıyı ardına kadar açtılar ve içeri Kita Nisato ile Rega Sena girdi. Nöbetçiler kapıyı kaparatarak dışarı çıktılar.
Kraliçe Nida Mina yerinden kalkıp mutlu olmuş bir ifadeyle “Sonunda gelebildiniz. 2 gündür seni aratıyordum, Nisato” demesiyle Kita Nisato bıkkın bir ifadeyle “Keyfinden arıyor sanki. Gene hangi imkansız görevi vereceksin bana?” diye hemen kurtulmak ister gibi konuştu. Yaptığı kabalıktan dolayı utanan Rega Sena, Kita Nisato’nun kafasına vurup “Özürlerimi sunarım, Kraliçem. Uykusundan kalktı da huysuzluğu ondan” diye bahane uydurmaya çalıştı. Kraliçe Nida Mina ise Kita Nisato’ya ne yapsa hakkı olacak kadar borcu vardı. O yüzden kabalığını, terbiyesizliğini hiçbir zaman takmazdı.
Kraliçe Nida Mina “Bunlar hiç önemli değil ve haksız da değil. Onu yine bizler için imkansız bir göreve yollamak zorunda kalacağım. Belki seni bile…” diyerek olayların tahmin edilenden daha kötü olduğunu açıklamış oldu bir nevi… Kraliçe Nida Mina, Kita Nisato’yu ancak ölüm kalım meselelerinde çağırırdı çünkü…
Kraliçe Nida Mina masanın başındaki yerine oturup yanındaki iki koltuğa oturmaları için eliyle gösterip “Oturun lütfen” diye oldukça kibar bir tonlamayla konuştu. Rega Sena “Evet!” diye gülümseyerek sağına; Kita Nisato ise soluna bıkkın ifadesini sürdürerek oturdu.
Kraliçe Nida Mina, söze nasıl başlaması gerektiğini düşündü önce ama doğru bir başlangıç var olamazdı. Hele ki söz konusu savaşlar olunca… Bu sebepten öncelikli bir konu olan “Teya Şehri” meselesini konuşmak istedi.
BİLGİCİK 2
Teya Şehri, Nida Krallığındaki en büyük yerleşkedir. Çoğunlukla madencilik işlense de nadide bitkilere de ev sahipliği yapar ve hiçbir yerde bulunmayan baharatlara sahiptirler. Bu sebepten yıllar boyunca binlerce kez saldırıya uğramış, sürekli olarak liderleri değişmiştir ancak 173 yıl önce ilk Nida Kralı Yuo’dan sonra Nida dışında bir lidere sahip olmamıştır.
Kraliçe Nida Mina düşüncelerini kafasında hızlıca kurguladı ama önce neden sürekli onu böyle görevlere yolladığını açıklamak istedi ve suratında samimi bir ifadeyle “Biliyorum ki her seferinde oldukça zor görevlere yollayıp duruyorum. Senin gücüne şahit olduktan sonra senden başka bir Savaşçıya güvenemedim çünkü. Senin kazanıp geleceğini biliyordum. 3 yıl öncesinde de öyleydi ama Kota’nın---” diye devam edecekken Kita Nisato sağ eliyle “Devam etme” der gibi baktı. Kraliçe Nida Mina, bu konuda hassas olduğunu düşündü ve “Özür dilerim. Seni kırmak istemedim. Sadece neden en önemli görevlere seni yolladığımı açıklamak istedim” diye özür dileyerek konuştu ama Kita Nisato; öfkeli, sakin, eğlenceli, serseri, aptal, sapık, gerzek ve nice sıfat olabilirdi ama kesinlikle hassas değildi. Hassas biri olsaydı şuan hayatta olamazdı çünkü… Ölüm Mağarasından hassas biri, canlı olarak dışarı çıkamazdı.
Kita Nisato konuşmasını kesti çünkü Kota’nın K’sinden bile nefret ediyordu. Onun hakkında en ufak bir şey duymak bile onu sinirlendirmeye yetiyordu. Ölmüş olması hiçbir şeyi değiştirmemişti. Aksine öfkesini sonsuz kılmıştı.
Kita Nisato “Ben, senin bir askerinim. Beni neden göreve yolladığın zerre kadar umurumda değil. Görevimi yapmak şuan ki hayat amacım… O sebepten ağzındaki baklaları dök ve bu görevden sonra bana 1 hafta izin ver. Biraz kafamı dinlemek için uzaklara gideceğim” diye tüm saçmalıklardan kurtulmak istediğini açıkça belirtti. Kraliçe Nida Mina da buna ayak uydurmak zorunda kaldı.
“Bildiğin üzere Krallığın her yerinde yeni sorunlar doğuyor… yeni canavarlar desem daha doğru olur” diyerek ciddi bir ifadeyle Kita Nisato’ya doğru baktı. O da benzer bir ifadeyle “Biliyorum. Yeni Güçler ve Yetenekler elde ediyorlar. Ancak bu konuda ben bile bir şey yapamam. Bunların kaynağı azim ve hayal gücü olduğu için buna engel olmamız mümkün değil” diye konuşup gerisine yaslandı ve iki elini kafasının arkasında birleştirip tavana doğru bakmaya başladı. “Ne kadar yok edersek edelim, yeniden doğup geri gelecekler” diyerek de gözlerini kapadı.
Kraliçe Nida Mina, dediklerinin doğruluğuna inanmamak için her bir beyin hücresini kullanıyordu ama haklıydı. Onların soyunu tamamen kurutmak imkansızdı. Sadece geçici bir süreliğine güvenlik sağlanabilirdi. İşte bu sebepten kalıcı bir çözüm bulana kadar onları uzakta tutmak istiyordu. Bunun için de Kita Nisato’nun engin bilgilerine ihtiyacı vardı.
Kraliçe Nida Mina, ciddi ama gözlerinde büyükçe bir umut barındıran suratıyla “İşte bu sebepten senden yardım istiyorum. Kim ne derse desin, canavarlar konusunda senden daha bilgili kimse yok! Ölüm Ormanına gitmeden bile önce en büyük Bilge Akamura’yı yanında çırak bırakıyordun. Ölüm Ormanında edindiğin yeni bilgiler sayesinde ise en bilgenin bilgesi oldun. İşte tam da bu konuda senden yardım istiyorum” diye sesine beslediği umuttan da katarak konuştu. Aklındaki planı anlatmak için Kita Nisato’nun ona bakmasını bekliyordu.
Kita Nisato derin bir “Ah~” çekerek ellerini iki yana bırakıp kafasını diktiği tavandan biraz indirerek Kraliçe Nida Mina’nın gözleriyle buluşacak şekilde ayarlayıp “Ve bunu nasıl yapacağız?” diye sordu. Kraliçe Nida Mina içtenlikle gülümseyerek “Teknoloji sayesinde…” dedi. Bu cevap karşısında ne Kita Nisato ne de Rega Sena bir şey anladı.
Rega Sena anlamadığını belirten ilgili bir ses tonuyla “Ne demek istiyorsunuz yani?” diye sordu. Kraliçe Nida Mina da “Şeytan Kralın canavarlar üstündeki mutlak etkisi onları kontrol edebilmesinden kaynaklanmıyor mu? Şeytan Kral, isterse onların gücünü pasifleştirebiliyor ve hatta yok edebiliyor, değil mi? Eğer ki bu gücü bir şekilde teknolojimizle meydana getirebilirsek tüm gezegendeki canavarların gücünü pasifleştirebiliriz. Tabii kendimizinkini de ama canavarlar olmadığı sürece güçlerimizin olmaması çok da önemli olmamalı” diye kafasındaki planın özetini sunmuştu.
Rega Sena bu plan konusunda sadece “Safça” diyebilmişti. Bunu diyenin Rega Sena olması Kraliçe Nida Mina’yı beklenmedik bir okla vurulmuşa döndürmüştü. Kita Nisato’nun böyle bir şey demesini bekliyordu ama Rega Sena’dan hiç ama hiç beklemiyordu.
Kraliçe Nida Mina yine de “Bu plan dışında kalıcı bir çözüm oluşturacak bir planımız yok. Her şeyi denedik. Canavar Yuvalarını yok ettik, Şeytan Komutanlarını devirdik, kaleler fethettik ve nice faydasız şey ama hiçbiri bizi çözüme ulaştırmadı, ulaştırmayı boş ver, yaklaştırmadı bile. Ama bu planı gerçek kılarsak kafamızda kurguladığımız barışı sağlayabiliriz” diye konuşmasına devam ederek ikna çabasını sürdürdü.
Rega Sena, Kraliçe’nin yanlış bir fikre kapıldığını düşünerek telaş yaptı ve “Safça derken öyle demek istemedim. Bu plan gerçek olursa gerçekten de hiç tatmadığımız bir barışı tadacağız ama bunun gerçek olmasını düşünmek safça demek istemiştim. Kahraman Nisato’nun gücü ile bile sağlanamaz” diye yanlış anlaşılmayı düzeltmeye çalıştığını zannetti ama sözleri Kraliçe Nida Mina’nın kalbine birer ok saplamıştı.
Kita Nisato memnuniyetsiz bir ses ve ifadeyle “Bana Kahraman diye hitap etme, demedim mi? Ben Kahraman falan değilim. İllaki bir sıfat takacaksan Canavar diyebilirsin” diyerek ciddi gözlerle Rega Sena’ya baktı. Rega Sena ise “Hmpf” diyerek kafasını sağa çevirdi. Bu onun “Çok da umrumda sanki” demesiydi.
Kita Nisato, başının belası Rega Sena ile ne yapacağını bilemediğinden “Ah aptal kafam” diyerek içerlendi. Ardından Kraliçe Nida Mina’ya dönerek “Planın hakkında konuşacak olursak gerçekleşmesi imkansız diyerek kapatmak isterim ama gözlerinden bu plana tüm hayatını adamak istediğini anlayabiliyorum. Bu yüzden yapıcı bir şekilde konuşacağım. Planının gerçekleşmesi için öncelikle Şeytan Kral yenilmeli, canlı ele geçirilmeli, canavarları nasıl kontrol edildiği öğrenilmeli ve son olarak da bunu makinelerle nasıl yapılacağını keşfetmeliyiz. Her bir adımı imkansız olan bir plan yani… Her ne kadar söylemek utanç kaynağı olsa da Şeytan Kral karşısında en ufak bir şansım yok. 3 yıl önce bundan emin oldum. Tüm Kahraman diye adlandırdığınız soylu bozuntuları birleşik, tam takım çalışmasıyla saldırsa bile tırnağı etmezler. Onu yenmeyi bir kenara bırak, canlı ele geçirmek imkansızlıktan öte… Kendi teslim falan olmalı” diye umutsuzluk aşılarken Kraliçe Nida Mina umuduna tutunmuş bir şekilde “Peki ya, kendi başımıza canavarları kontrol etmeyi keşfedersek? O zaman, ona ihtiyacımız olmaz” dedi ancak bu sefer de başka bir sorun doğururdu. “Onun gücünü gerçekten pasifleştirebilecek miyiz?”…
Üç kafa tüm beyin kapasitesini zorlayarak bu imksansız plan üstüne teoriler, çalışma biçimleri ve nice fikirleri bu planı imkanlı hale getirmek için üretip ortaya koydular ve yine kendileri çürütüp yok ettiler. Ne bulsalar bir açığı oluyordu ya da bir imkansızlığı…
Üç kafa sessizlik içinde kalmıştı. Yeni bir fikir gelmiyordu akıllarına ve iyice kendi alemlerine dalmışlardı. Öyle ki içeri suratında memnuniyetsiz ifadesiyle giren Loem Difaer’i yanlarına gelene kadar fark etmemişlerdi. Hatta Kraliçe Nida Mina’yı tutup sırtına alana kadar…
Kraliçe Nida Mina utanmış ve yüzü kızarmış bir şekilde “Ne yapıyorsun, Loem! İndir beni!” diye bağırmıştı ama Cüretkar Loem Difaer sakin sesiyle “Sana yarım saat içinde gelmezsen olacaklardan sorumlu olmadığımı söylemiştim, değil mi? Şimdi, benimle geliyorsunuz, küçük hanım. Zaten kafalarınız öyle dolmuş ki isteseniz de bugün bir şey bulamayacaksınız. O sebepten bu toplantı bitmiştir. Kapının yerini biliyorsunuz, değil mi?” diye son cümlesinde Kita Nisato ve Rega Sena’ya bakmıştı. İkisi de “Evet” der gibi kafalarını aşağı ve yukarı olacak şekilde hafifçe sallamıştı. Cüretkar Loem Difaer de “İyi o zaman. Kendiniz çıkarsınız” diyerek omzunda çırpınan Kraliçe Nida Mina ile gitmeye başladı. İkili arkasından bakakaldı sadece.
Onların gitmesiyle Kita Nisato genleşerek ayağa kalktı ve “Çok çalıştık ya. Gidip biraz uyuyacağım. Sen ne yapacaksın?” diye esnemesini bitirip Rega Sena’ya baktı. Rega Sena da “Yanından ayrılmayacağım ki bir halt yeme” diye yanıtlayarak ayağa kalktı. Kita Nisato bu durumdan çok da memnun olmadığını vücudundaki her bir organıyla belli ediyordu. Yüzü, mimikleri, elleri, kolları, bacakları, her şeyiyle… Yine de bu duruma çaresi yoktu. Hele ki iki yıl önceki o olaydan sonra… Bu bebek bakıcılığı şeyi de zaten o günden sonra başlamıştı.